17 Ağustos 2015

Kültürümüz-kimliğimiz -3-

Bundan önceki iki yazımda anlattıklarımın özeti, bizi birbirimize bağlayanın Anadolu kültürü, kimliği olduğudur. Bunun böyle olduğunu Güre köylülerimle yaşadığım iki deney gösterdi bana. O günlerin belediye başkanı sayın Kamil Saka'nın anlayışı, yardımıyla Bergama'ya götürdüm köylülerimi. Tepedeki eskil kenti (Akropol) sonra da müzeyi gezdirdikten sonra yetmişlik bir köylümü duvarın dibine oturmuş başını döverken gördüm:
     
- Ne oldu, bir şey mi var?
- Nah bu kafa… Bize bunları anlatmalılardı… Bilisiz
Kaldık…  

Asos'a da götürdüm onları.
Agorayı (çarşı) senatoyu, tiyatroyu, bütün öteki donanımları gösterdikten sonra sordum, bu kentte kaç kişi yaşamış olabilir? 
30-40.000 dediler. Yalnızca 3500 kişi olduğunu öğrendiklerinde, dönüşte köyde bir tiyatro yapmaya usları yattı. Hep birlikte yaptık tiyatroyu, belediyenin bahçesine.
 Bütün düğünler tiyatroda yapıldı daha sonra. 
Genco Erkal, Haldun Dormen, Altan Erkekli, Nejat Uygur, Timur Selçuk, Arif Sağ, Tolga Çandar… Daha kimler kimler geldiler etkinlikleriyle tiyatromuza… 

Çine/ Aydın'da bir Hitit yerleşmesi bulundu. Bulanlar bile şaşırdılar. (Efes'in Hititçe adının Apasa, Milet'in  
Milevanna olduğunu öğreneli de çok olmadı.) 
Çine'de belediye başkanın isteği olan bir arkeoloji müzesi tasarladım. 
Boşaltılmış, tek sınıflı bir ilkokulu onardık. Bahçesine bir de arıcılık müzesi yaptık. Arıcılık öğretiliyor orada. 
Bahçenin geri kalan bölümündeki zeytinlerin arasına, ülkemizde en azından iki bin yıldır oynanan çocuk oyunlarını mermer masalara çizdirip yerleştirdim. Üçtaş, dokuztaş, değirmen vb… 
Önce yetişkinler oynadılar, sevinçle, mutlulukla… Oysa oynadıkları oyunların Anadolu'da en azından iki bin yıldır oynandığını bilmiyorlardı.

 İnsanlığın geçirdiği bütün aşamaların kanıtlarını buluyoruz Anadolu'da. Hem de kesintisiz…

Yeryüzünde yoktan var edilen ilk kent de Anadolu'da. Aydın'ın Söke'sinden az ötesindeki Prien, günümüzden iki buçuk bin yıl önce, vatandaşımız Hippodamos'un tasarına göre kurulmuştur. Hippodamos bununla çağının kent tanımını da yapmıştır. Bir yerleşmede Agora, tapınak, odeon (müzik dinletisi yapılan yer, senato) stoa (arasta) okul, hamam gibi kültürel, sosyal donanımlar yoksa oraya kent denemezdi.
O çağın inancına göre, insanı böyle bir kent yaratır.

 Lewis Mumford (ABD li düşünür, sosyolog) da 1934 de derki,

 Uygarlığın en önemli aracı kenttir.
 Uygarlık, kentlerde yaşanan, yazılan kültür tarihidir.

Bu gün gözlemlediğimiz de budur.

George Basalla' da diyor ki,

Uygarlık, teknolojik araçlarla, sosyal- kültürel-insancıl değerlerle gelişir. (sürecek)

Evrensel'i Takip Et