Ya diktatörlük ya halk demokrasisi
Fotoğraf: Envato
7 Haziran seçimlerinden önce söylemiştik: 13 yıl önce seçimle iktidara gelen AKP-Erdoğan, bu iktidarı seçimle bırakmamak için ülkeyi felakete sürüklemeyi göze alacaktır/almaktadır. 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olma koşullarını kaybeden AKP-Erdoğan’ın bugün ülkeyi tekrar bir seçime götürmek için yarattığı savaş ve kaos ortamı, bu belirlemeyi tamamıyla doğrulamaktadır. Başkandan da öte ülkeyi tek adam olarak bir diktatör gibi yönetmeye çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’nin yönetim sisteminin fiili olarak değiştiğini” ve “bu fiili durumun anayasal olarak kesinleştirilmesi gerektiğini” açık açık söylemektedir. Artık sokaktaki çocuk bile bilmektedir ki; yaratılan savaş ve kaos ortamı ve oynanan koalisyon kurma oyunları, halkı yeniden AKP-Erdoğan’ın tek başına iktidarına ikna edecek bir seçim içindir. Dağları bombalayan uçaklar, yakılan ormanlar, asker-gerilla ve sivil ölümleri, çekilen nutuklar, basın üzerindeki baskı ve yasaklar, gözaltı ve tutuklamalar, bozulan ekonomi, işsizlik ve açlık… her şey aynı amaca; Erdoğan’ın ‘fiili durum’ diye tanımladığı tek parti-tek adam düzeninin kalıcılaşması, ülkenin Erdoğan diktatörlüğü ile yönetilmesi amacına hizmet etmektedir.
Bugün ülke adım adım yeniden seçime doğru gitmektedir. 7 Haziran seçimleri bize tıpkı Sabahattin Ali’nin ‘Sırça Köşk’ hikâyesindeki yıkılmaz, kırılmaz sanılan sırça köşkün birkaç kelle ile tuzla-buz olması gibi, AKP-Erdoğan’ın yenilmez sanılan iktidarının emek ve demokrasi güçlerinin birlik yönünde attığı küçük bir adımla bile nasıl sarsıldığını gösterdi. Ancak gelinen yerde ortada fiili bir durum bulunmakta, dikta rejimi dayatması devam etmektedir. Bu noktada yapılması gereken CHP tarafından dillendirilen rejimin restorasyonu, yani tamir edilmeye çalışılması olamaz. Çünkü zaten AKP iktidarının koşullarını da yaratan eski vesayet düzenine dönmeye çalışmanın ülkede yaşayan halkların barış ve demokrasi beklentisine yanıt olmadığını görmek için AKP öncesine dönüp bakmak yeterlidir. AKP’nin dayattığı savaş ve baskı düzeni nedeniyle “90’lı yıllara geri mi dönüyoruz” tartışmasının yapılması bile burjuva düzenin bu iki hali/biçimi hakkında yeterince fikir vericidir.
Peki, o zaman ne yapılmalıdır?
Yapılması gereken bu ülkede yaşayan Türk-Kürt halkları ve her milliyetten işçi-emekçilerin Erdoğan’ın yarattığı fiili durumu ortadan kaldırma mücadelesini, kendilerinin söz sahibi olacakları gerçek bir halk demokrasisinin kurulması mücadelesine ilerletmeleridir. Bunun için bütün emek, barış ve demokrasi güçleri, diktatörlük rejiminin kalıcılaşması amacıyla dayatılan yeniden seçim sürecinde yeni meclisin dikta rejimine karşı halk demokrasisinin ‘kurucu bir meclis’i haline getirilmesi için güç ve mücadelelerini birleştirmelidir. Ve elbette bu koşullarda yapılacak yeni anayasa, diktatörlük rejiminin “kesinleştirileceği” değil; bütün halk güçlerinin katılımıyla ve beklentileri temelinde yapılmış demokratik bir anayasa olacaktır.
Gelinen yerde önümüzde iki seçenek bulunmaktadır.
Ya diktatörlük, ya halk demokrasisi.
Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında son birkaç yılda halk demokrasisi seçeneğini güçlendiren Roboskî’den Gezi’ye ve Soma’dan Kobanê’ye kadar önemli birçok mücadele deneyim ve birikimi ortaya çıkmıştır. Bugün bu birikim savaşa karşı kurulan ve birçok ilde yerel ayakları oluşturulan Barış Bloku’nda ifadesini bulmaktadır. Çünkü bugün savaşa karşı birlik ile diktatörlük rejimine karşı birlik, aynı mücadelenin iç içe geçmiş iki yanını ifade etmektedir. Silahların susması, müzakere ve demokratik çözüm yolunun açılması; Rojava’nın tanınması, ‘tampon bölge’ vb. gibi Suriye’ye müdahale girişimlerinin son bulması; basına, sendikalara, işçi-emekçi eylemlerine yönelik baskı, yasaklama ve saldırıların son bulması bu blokun mücadelesinin öncelikli acil talepleri durumundadır. Önümüzde yeniden seçimlerin olduğu düşünüldüğünde Barış Bloku’nun Türkiye ve Kürdistan’ın bütün kentlerinde en geniş yerel bileşenlere dayanarak kurulması, yapılacak seçimlerden emek, barış ve demokrasi güçlerinin 7 Haziran’ı aşan bir mücadele birikimi ve zaferle çıkmasının yolunu açacak; halk demokrasisine kapıyı aralayacaktır.
- Kürtler arası ‘birlik’ arayışı ve Türkiye’nin müdahalesi 28 Ocak 2025 06:50
- Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap 24 Ocak 2025 14:40
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30