Sağlıkta savaşın halleri: Tabelalar
Fotoğraf: Envato
Gündelik hayatın tıbbileştirilmesinin mahsurları çoktur. Ama gündelik hayatın egemen dilinin tıbba sirayeti de bir o kadar problemlidir. Misal ‘savaş’.
Askeri tel örgülerin beri tarafında yani sokakta, mahallede, iş hanlarında ‘savaş’ kelimesinin sirayet ettiği temel alan ne yazık ki sağlıktır.
Veremden kansere, romatizmadan epilepsiye, kas hastalıklarından sıtmaya nice hastalıkta kurulan dernekleri adeta savaş açarak ilan ederiz. Verem Savaş Derneği, Kanser Savaş Derneği, Sıtma Savaş Derneği ve daha niceleri. Modern tıbbın bu ülkede askeri tıp olarak kurulduğunu hatırlayacak olursak buna şaşırmamak gerekiyor. Yüz yılı aşkın bir süredir hastaneden eve gönderilen hastalar için 'taburcu’ kelimesinin hala kullanılması bunun en açık örneklerinden bir tanesidir.
İster sosyal yardım birlikteliği, ister hayır kurumu, ister sivil toplum örgütü diyelim hiç farketmiyor. İşin içine hekimler girince bir anda savaş kelimesi öne çıkıyor. Buna hekimliğin hiç bitmeyen asteğmen hali de diyebiliriz.
Oysa içinde hastalık adı geçen derneklerin tabelalarında savaş sözcüğü geçince ne etkinliği artıyor ne de yaygınlığı. Bunun tersten kanıtı LÖSEV yani Lösemili Çocuklar Vakfı. Tabelasında ‘savaş’ yok ancak oldukça etkin, öyle değil mi!
Bu ülkede ‘barış’ sözcüğü ile kıyaslandığında içinde ‘savaş’ adı geçen dernekler kıyaslanmayacak kadar fazla. Boşuna değil sistemin geçmişte cümle insan ve köy adlarını yasaklarken ‘savaş’ ismini bu listeye almaması...
Beyaz barışın rengidir. Güvercinlerin ekseriyeti, tıbbın önlüğü, bulutun hası ve dahi analarımızın yaşmağı beyazdır. Barışa giden yolda savaşın sona erdirilmesi kadar gündelik hayatımıza sirayet etmiş savaşın dilinin yok edilmesi de önem arz ediyor. Belki de içinde ‘savaş’ sözcüğü geçen dernek tabelalarını beyaza boyama vakti geldi, ne dersiniz? Tıbbın barışa, iyiliğe, güzelliğe dair pozitif mirasının militarizmin hizmetine sunulmuş olmasına bir son vermek gerekiyor, değil mi?
İşte böyle bir ortamda çağrıcıları arasında sağlıkçıların da olduğu “İzmir Akademi Barış İstiyor Çalıştayı” daha da önem kazanıyor. Salt tankı, topu, ölümleri ile değil gündelik hayata sirayet etmiş dili ile de savaşı bitirmek gerekiyor. Bu çalıştay 21 Ağustos Cuma günü saat 11.00 - 21.00 arası Türkan Saylan Kültür Merkezi Alsancak / İzmir’de yapılacak. Bu vesile ile çağrı metninden bir bölümü paylaşmak isterim:
"Ortadoğu halkları için de Türkiye toplumu için de barış, barış, barış diye haykırma zamanıdır!
Barışı; eşitlik, adalet ve demokrasi taleplerimizi gerçekleştirmeye başlamak için istiyoruz; barışı düşünce özgürlüğünü engelleyen tüm sınırlardan özgürleşmek için istiyoruz; barışı akademik faaliyetlerimizi yani işimizi özgürce yapabilmek için istiyoruz. Barışı, bütün sorunlarımızı siyasetle çözeceğimize inandığımız için istiyoruz. Barışı öğrencilerimiz ölmesin, kardeş kardeşi öldürmesin diye istiyoruz. “
Çalıştayda buluşmak dileği ile sağlıcakla kalın.
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29