20 Ağustos 2015

Kekliği dürtmek

Gazetede bir fotoğraf.
Hazretin elinde bir şemsiye, kafeste bir keklik...
Hazret, şemsiyeyi kuşcağızın orasına burasına sokuşturuyor uçsun diye.
Kuş bu, ağzı var dili yok. Ne desin ki?
Islık çal,
kaş göz et,
kış kışla,
türkü söyle... Keklik uçsun.
Koca cumhurbaşkanına yaraşır mı avuç içi kadar bir kuşu dürtüklemek.
Meşrebi bu!
Hoyratlık.
Halkın on dört yıldır neler çektiğini, nasıl dürtüklendiğini fotoğrafa bakın, anlayın artık!
Keklik uçurarak çevreciliğini gösterecek. Göstermiş de Rize’de güvercin, sülün ve keklik uçurmuş.
Cami yaptırmak için ağaçları kestirip kelleştirdiği dağın tepesinden koparılıp “Tabiat Parkı”na tıkıştırılmış kekliklerden biri dönüp dolaşıp hazretin tepesine konmuş.
Recep Bey memnun, keklik telaşlı.
Kimin başına tünediğini bilse akşama pilavlık!
Allah’tan korumalar haydalamışlar da garibim gagasını kurtarmış.
Hikayeyi bilirsiniz. Kentin meydanlarından birinde bir elinde anayasa, diğer elinde adalet terazisiyle duran heykele sorarlar:
“Tanrı size can verseydi ne yapmak isterdiniz?”
Heykel, başında dolanıp duran, tepesine olur olmaz pisleyen kuşlara bakar ve pelerininin altında sakladığı kılıcını çıkararak öfkeyle karşılık verir:
“Yıllardır başıma pisleyen şu güvercinleri kılıcımla parça parça ederdim.”
Gezi direnişinin erkenci güvercinleri de şemsiyeyle değil, piştovla fişekle dürtüldü. Onlar, ne doğayı kirlettiler ne birinin başına pislediler. Ülkelerinin, şehirlerinin onurunu parayla değişmek istemediler sadece.
Yasa kitabını ve adalet terazisini taşıyan hazretse, emri ben verdim, dedi.
Emir kulları da uydu.
Doğa o güvercinlerin ölümlerinden sonra yine kirlendi, kirletildi.
Yasa koyucular, “muhteris muktedirler”; HES’ler, nükleer santraller, camiler, kazıklı yollar için onaylar verdiler. Milletin anasına söven iş adamları, devletten ihaleler aldılar, alışveriş merkezleri pıtrak gibi çoğaldı şehirlerde.
Bu fotoğrafa iyi bakın.
Yalnızca bir fotoğraf değil çünkü çözümleyeceğiniz. Bir insanın ruh hali.
Kekliği şemsiyeyle dürten bir ruhun sevgisizliğinden söz etmeyeceğim.
Savaş fetvalarına, çığlıklarına kulak verin; anlarsınız kekliklerin dağda ve düzde neden öldürüldüklerini...
Orhan Veli’nin kulakları çınlasın!
Ne diyordu?
“Neler yapmadık şu vatan için
Kimimiz öldük,
Kimimiz nutuk söyledik.”
Yoksul halk çocukları nutuklarla, hutbelerle “feda” ediliyor, onlar “sefa” sürüyor.
Sartre haklı. “Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür”müş.
Yunus Emre haklı.
“Gittiler beyler mürveti, binmişler birer atı
Yediğü yoksul eti, içtiğü kan olusar.”
Barış mı?
Barış “feda”yla değil, “veda”yla gelir. Kine, kana, hırsa, ölüme vedayla...

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et