Memur-Sen'in feda politikası
Kamuda toplusözleşmeler devam ediyor. Ülkenin yönetim biçiminin fiilen değiştirildiğinin ilan edildiği bir ortamda, istifa eden hükümetin bu görüşmeleri sürdürmekte ne kadar yetkili olduğunu tartışmak bile artık abes. Bununla beraber masanın diğer tarafındaki Memur-Sen’in geçmişten bu yana ortaya koyduğu sendikal işlevi düşündüğümüzde ise şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Meşruiyet bakımından aslında durum berabere!
AKP eliyle palazlandırılan, yandaşlığı uluslararası kayıtlara geçen Memur-Sen’in emek karşıtı tutumunun şaşırtıcı bir tarafı yok. Ancak şu dönem yürüttüğü görüşmelerde takındığı tavır ve verdiği demeçler sürdürülen savaş politikasının emekçiler üzerindeki etkilerini görebilmek bakımından oldukça öğretici.
Hükümetin ilk teklifinin ardından “görüşülmez” tafrasıyla masayı terk eden Memur-Sen Genel Başkanı, yüzde 1’lik artışın ardından “Fedakarlığa hazırız” diyerek oturuyor masaya. ‘Feda’ politikalarının revaçta olduğu bugünlerde O da kamu çalışanlarının emek gücünü feda etmeye hazır olduğunu ilan ediyor. Hükümetten tek beklentisinin “vefakarlık” olduğunu söylemesi ise emekçilerin geleceğinin doğrudan “sendika” eliyle hükümetin iki dudağının arasına bırakılması demek. Ki; sarı sendikalar zaten bunun için var.
Hak-hukuk-mücadele kavramları Memur-Sen ve benzeri “sendikal” anlayışların gündeminde elbette yok. Ama bu sefer çok geçerli(!) bir gerekçesi var Memur-Sen’in: Ulusal güvenlik! Ortak mücadele çağrısına karşı; “Ülkenin terör belasıyla uğraştığı şu günlerde amaçlarının bağcı dövmek değil üzüm yemek” olduğunu söylüyor.
Yani hükümetin “vefa” düzeyinden memnun kalmayıp hak arama mücadelesine girişecek tüm sınıf kardeşlerini “Terör değirmenine su taşımak” ithamıyla sindirmeye çalışıyor Memur-Sen. Emeğin, alın terinin ve en önemlisi de evlatların feda edildiği bir akıl tutulması bir “sendika” genel başkanı aracılığıyla emekçi kesimlere kabul ettirilmeye çalışılıyor. Artan yoksulluk, derinleşen eşitsizlik doğrudan “sendika” eliyle perdeleniyor. Sorgulanması engelleniyor. Ki; yandaş sendikalar zaten bunun için var. Ve kaos politikaları da.
Emekçilerin hak mücadelesini bol hamasetli “toplumsal uzlaşma” vurgusuyla bölmeye, boğmaya çalışan Memur-Sen Genel Başkanının masada diğer konfederasyon başkanlarını istememesi ise ortaya koyduğu “uzlaşma” anlayışının kapsam ve koşullarını fark edebilmek açısından oldukça önemli.
Dolayısıyla demokratik meşruiyet bakımından olduğu kadar uzlaşma ve temsiliyet anlayışı bakımından da tam bir ‘vatanperverlik’ söz konusu!
Evrensel'i Takip Et