Arınç, Akdoğan, Erdoğan ve kafes
Adım adım gidelim. Üç tavır üzerine konuşacağız:
Bülent Arınç, yakın zamanda, vekil titri olmadan sanırım “kontenjan senatörü” olarak Meclis’te söz aldığı esnada “Bir kadın olarak sus!” dedi HDP sıralarına. Sonradan lafın Pervin Buldan’a söylendiği anlaşıldı. Hayatta her cümle, bağlamı içinde değerlendirilir. Bu cümlenin tuhaflığını dünyada herhangi bir dili konuşmayı becerebilen herkes sanıyorum ki tespit edebilir. Cinsiyetçilik 101 dersi olarak okutulabilir. Kabul etmeyeceklerdir elbette; fakat, AKP’nin cinsiyetçi dil konusunda sicili epey kabarık. Ortalama bir AKP siyasetçisi, “berber muhabbeti” isimli o çok sıkıcı konuların en hevesli katılımcısı gibi duruyor uzaktan. Yakından bakarsan her şey değişebilir. Ben AKP’lilere uzaktan bakarak konuşuyorum. AKP’li de bana uzaktan bakarak konuşuyor zaten çok uzun zamandır. Belki ilk günden beridir.
‘PKK’ MI, ‘PKK’ Mİ?
AKP’ye yakın gazetelerde yazanların içinde kimisi arşiv taramaya falan meraklı oluyor. Kendi arşivinden bihaber oluyor genelde bu zevat. İşte bakıyorsun, sosyal medyanın ağzı torba da değil ki büzesin (ki Erdoğan’ın “Twitter yılanı” falan demişliği de var). Zamanında “şehit cenazesi” meselesini irdelemişler (demokrat points), berikisi apaçık “sivil diktatör” demiş, başkası “eski sulta’nın yerine yeni sulta geliyor, biz bunu kastetmiştik” demeye getirmiş ve dahası. Fakat benim asıl güldüğüm şu meşhur “PeKaKa” ve “PeKeKe” meselesi. Çözüm süreci adı verilen restorasyon gayreti zamanlarında, AKP’ye yakın yazarların bir bölümü hem dilde, hem yazıda “PKK’ye” demeye başlamıştı. Gerçi bu hadisenin en istikrarlı örneği Mehmet Metiner olmalı. O en başından beri “PeKeka” gibi bir şey söylüyor. Yuvarlamak 101 dersinde de o okutulabilir.
‘ŞIK OLMAZ’
Yalçın Akdoğan’ı hiç tanımıyordum, bir süre adını duymaya başladıktan sonra yüzünün neye benzediğini, kalabalığın içinde görürsem ayırabilecek hale geldiğimi söylemeliyim. Bir de isim soyisim kombinasyonu hiç ayırt edici olmadığından, aklımda kalmamış. Hakikaten uzun süre her gördüğümde “nereden tanıyorum bu adamı?” diye içimden geçirdim. Okulları düşünüyorum, ne bileyim gittiğim yerleri, karşılaşma ihtimalimizin olduğu yerleri bir bir düşünüyorum; yok. Sonra fark ettim, sevdiğim karikatüristlerden biri olan Uğur Gürsoy’un çizdiği karakterlere benzetiyormuşum fizik olarak. Anlayıp, her gördüğümde “nereden tanıyorum acaba?” döngüsünden çıkıp rahatladıktan sonra, çözüm süreci ismi verilen mühim rolü olduğunu gördüm herkes gibi. Dolmabahçe Mutabakatı okunurken yüzünü okumaya çalışmıştım. Mağruriyet mi, mahcubiyet mi? Sanırım ikisi arasında salınıyordu. Sonra mahcubiyette karar kıldı; ama hicap duymadı “HDP barajı aşarsa şık olmaz,” derken. Çünkü demokrasi isimli sistemin bir parlamenteri olarak FengShui kavramlarını daha çok sevdiğini fark etmişti arada belli ki. Akdoğan’ın seçimden önce söylediği o söz de, FengShui 101 olarak okutulabilir, bir gün olur da “Karma Üniversitesi” falan açılırsa. Ülke sabık ve mevcut liderlerin adıyla açılmış üniversitelerle dört baştan çevrili zaten. Fena mı olur Uzakdoğu’yla stratejik derinlik kapsamında bir üniversite açılsa? Her hatadan sonra “kandırıldık” isimli, sınırlarını sadece onların bildiği bir limana sığınan hükümetle yönetildik o kadar yıl. Buncacık derinliğe hazırız. En azından ben kendi adıma hazırım. Şık olur, yani.
KAFES
Mehmet Atlı’nın “Qefes” isimli şahane bir şarkısı vardır. Kadına, talip olduklarını iddia ettikleri yönetim biçimine, bir zamanlar masaya oturdukları ve geçmişle yüzleşmeye çalıştıklarını söyledikleri ülke tarihinin en mühim sorununa bunca düşman olduklarını görmek için belli bir zamanın geçmesi gerekiyormuş. Haksız da değiller tabii, başlarından dünya tarihinin en büyük mezalimi 28 Şubat geçti. Diyarbakır’da bok yiyen, Mamak’ta öldüresiye dövülen, Sinop’ta aç bırakılan, yasal kurşunlarla öldürülüp faili bulunmayan ve daha birçok şeyi yaşayanlar hep onlardı. Bu, gene apaçık savaş günlerinde devraldıkları dilin nefret dolu bir geçmiş dil olduğunu görmek de bize kalacakmış. Üstüne bir de böyle ironi mironi yapan yazı yazmak da kısmet olacakmış. Kafes niye? Çünkü buralar baştan başa hep kafes, fark etmedin mi? Ahmet Hakan tarzı yazı yazmayı yanlış anlamışsam, Ahmet Hakan beyefendiden ve Türklerin olan Türkiye’den içtenlikle özür dilerim. Hürmetlerimle, Said.
Evrensel'i Takip Et