Kirvem,
Başbakan Davutoğlu, AKP’nin 14. yılı nedeniyle yaptığı konuşmasında “Her türlü bedeli öderiz ama millete bedel ödetmeyiz” minvalinde nutuk atarken, doğrusunu söylemek gerekirse bu cafcaflı cümle karşısında önce şapkamı çıkardım; ardından da bir taraftan bitli başımı kaşırken diğer yandan da derinden derine düşüncelere daldım.
Aslında kulağa hoş gelen, bir bakıma “vatandaş” olarak insanın içini ısıtan böylesine afilli, çarpıcı bir cümle karşısında duygulanmamak elde değildi!
Devletin en tepesinde, gavur icadı son model, kırmızı plakalı, camları kurşun geçirmez, içi zifiri karanlık siyah makam arabasına veya her an emrine amade uçağıyla dere tepe düz demeden turladığı vatan sathında; halkı, milleti için bedel ödemeye hazır ve nazır olanların heykellerinin dikilip adlarının bulvarlara, caddelere verilmesi kesinlikle şart!
Bedel ödemek...
Sahi nedir şu bedel ödemenin endazesi, terazisi?
Mesela “Halka verir talkını, kendi yutar salkımı” ya da “nalıncı keseri” gibi hep kendinden yana yontup, meydanlarda hamasi nutuklar eşliğinde millete Kaf Dağı’nın ardında katarlar dolusu umut pompalayıp, akabinde de iki okka iman, deve yüküyle inşallah, bir o kadar da maşallah deyu deyu nihayet iktidar koltuğuna oturur oturmaz nedense “dün”ü unutup, bir bakıma “ne oldum delisi” kesilip, ülkeyi babalarının çiftliği gibi yönetirken, daha sonraları şu ya da bu nedenle halkın sillesini yiyip, dahası da ummadıkları böylesi bir durum karşısında sırf zevahiri kurtarmak gayretiyle bu kez de “Her türlü bedeli öderiz” diye meydanlara dökülmek gerçekten de suya tirit laf ebeliği değil de nedir zo!
Kadife, maroken koltuklarımız giderek sallanıyor, üzerinde yürüdüğümüz kırmızı halılar altımızdan kayıyor, “dediğim dedik, çaldığım düdük”lü iktidarımız gitti gidiyor telaşıyla yanıp tutuşanlar, şimdilerde bu biçare hallerini “bedel öderiz” pazarlamasıyla millete yutturmaya kalkışırken, acaba en hafifinden komik mi oluyorlar ne!
Bedal ödemek...İktidar ve onun “nimet” lerini kaybedip, hatta son günlerde gari giderek kabak tadı veren deyimiyle “kefen” giymekse, o zaman unutmamak gerekir ki; bu milletin, daha da doğrusu bu coğrafyanın halkları hani tarihin derinliklerine dalmadan, eski defterleri kurcalamadan sadece şu son otuz yıllık zaman diliminde gençlerini kör kurşunlarla zaten “şehit” veya “terörist” diye “öte taraf”a gönderip bunun bedelini öyle “Laf olsun torba dolsun” minvalinde değil, tam aksine  analı, babalı ciğeri dağlanarak bizatihi öderken, öte taraftan “millete bedel ödetmeyız” lafı acaba bit pazarında kaç “mangır” eder sevgili mirim, değerli hocam!
“Bedel öderiz” bonkörlüğünden yola çıkan muhterem zevat, bu baptaki hassasiyetlerini sergilemek için özellikle “şehit” cenazelerinde olmazsa olmaz “protokol” gereği tabutlara ön safta omuz verirken, diğer yandan aynı ustalığı, aynı mahareti “barış” konusunda nedense bir türlü gerçekleştirmeyi beceremiyorlarsa, demek ki, bu bedel ödeme hikayesi sadece lafügüzaf!
Lafügüzaf, çünkü bu “siyaset esnafı”nın nezdinde, onların terazisinde bedel ödemenin mihenk taşı, tamamıyla kendi iktidarlarının geleceğiyle ilgili kirli bir hesap kitap işi!
Üstelik bu kirli hesapların faturası dönüp dolaşıp eninde sonunda “millet”e kesildiği gerçeği ayan beyan ortadayken, buna rağmen mikrofonların karşısına geçip “Her türlü bedeli öderiz ama, millete bedel ödetmeyiz” fermanlarını buyuran bu dillere, acaba şeker ezmek yerine belki de isot mu sürmek gerekir bilemiyorum Kirvem!s

Evrensel'i Takip Et