'Bu hendek burada kalacak inşallah!' stratejisi
Fotoğraf: Envato
Bölgeye asayişi sağlamak amacıyla gönderildiği iddia edilen “Özel Kuvvetlere” bağlı tugaylar halka, eski köy yakmaların toplu işkence ve infazları,… anımsatıyor; ”Yoksa eski günlere mi dönüyoruz” sorusunu yeniden gündeme getiriyor. Koca koca ilçelerde, “asayişi, huzuru sağlamak” iddiasıyla gece sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor, ama sabah sokağa çıkan vatandaş; “Bizim ilçemize ne olmuş böyle, gece işgal ordusu mu geçti buradan?” diye sorduğu bir manzarayla karşılaşıyor. Ve bu manzaranın sorumlularının kim olduğunu, Barış Bloku, insan hakkı savunucuları, HDP’li ve bazı CHP’li vekillerin girişimlerini bir yana bırakırsak, kimse arayıp sormuyor.
‘90’larda köyleri yakıldığı için ilçelere sığınmak zorunda kalan halk, şimdi “güvenlik güçleri”nin “güvenliği sağlamak” için yaptığı ev baskını, keyfi tutuklama, sokaklarda sürekli çatışma çıkarma, sıkıyönetim uygulamaları,… gibi “asayiş operasyonları”dan kaçmak için daha büyük kent merkezlerine doğru yola çıkıyor. Dün köyleri boşaltan politika şimdi ilçeleri de boşaltıyor!
Kimi bölge ilçelerinde kazılan “hendekleri” kapatmak için yüzlerce polisle operasyon düzenleyen güvenlik güçleri, önceki gün Ağrı dağının eteklerinde Korhan Yaylası’na çıkan tek yola büyük bir hendek kazarak, yolu her tür ulaşıma kapattı! Vali yardımcısı, gerillanın elinde dört araç olduğunu ve onları “bombalı araç” olarak kullanacağını iddia ederek; “O yukarıdaki araçlar orada durduğu sürece bu hendek de burada kalacak inşallah!” diyerek açıkladı.
Böylece, “güvenlikçi politikalar”da, “askeri çözüm”de ısrarın nasıl, hızla her şeyi kendi zıddına dönüştürdüğünün gözler önüne serildiğine tanık olduk.
Yani; “bölünmeyi önlemek” için kentlerde “hendek savaşına” girişenler, kırsal alandan kente gelen yollara hendek kazıp kırla şehri bölüyorlar. Ya da asayişi sağlayıp, bölücüleri yok edeceğiz diye kentlere operasyon yapanlar, kırsal alanı top ve savaş uçaklarıyla bombalayanlar bölünmeyi önlemiyor, Kürt vatandaşlarında birlikte yaşama değil bölünme duygularını kışkırtıyorlar. Adeta bölünmek için zorluyorlar ülkeyi.
Bugün Cumhurbaşkanı ve AKP Hükümeti tarafından izlenen “bölünme”ye, “teröre” karşı adı altında sürdürülen girişimlerde varılan yer, dağ ile şehir arasında “hendek kazmak”tır! Ki, bu durum son günlerde çeşitli vesilelerle yeniden yeniden atıfta bulunulan, “Asıl tehlike kentlerdedir”, “Silahların susturulması örgütün talebidir. Bu oyuna gelinmemelidir!”,…diyen, sorunun tamamen “askeri çözüm”le aşılabileceğini savunan geleneksel “ezerek çözme” stratejisinin bakış açısıyla hazırlanan raporun da önerisi budur: Dağları bırakalım şehirlere bakalım!
Bir memleket başka nasıl bölünür ki?
Bu askeri önlemler konusunda varılmak istenen amaçla alınan önlemlerin karşıtlaşması, amacın tam tersine sonuçlar doğuran bir saçmalığa varması, kendisini karşıt tarafların çağrılarında da kendisini gösteriyor.
Ülkede sistemin, düzenin devamının temsilcisi olması gereken Cumhurbaşkanı, “Silahlar bir an önce sussun” diyen aydınlara “güruh” diyor, “Silahlar sussun diyenlere inanmayın. Bunlar oyun oynuyor, takiye yapıyor. Bunlar bölücüdür” diyerek “Son terörist yok oluncaya kadar” demekle de yetinmeyip, “Bu savaş kıyamete kadar sürecektir” diye ilan ediyor.
Ama egemen propagandanın “terörü savunuyor”, “bölücü” diye ilan ettiği HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş;”Bizim çocuklarımız ölmemeli, Türk, Kürt, asker, gerilla, polis biz önce ölümlerin durdurulmasını istedik. Biz bunu yarın öbür gün değil, şimdi istiyoruz. PKK’nin amasız bir şekilde silahlı eylemlerini durdurması gerekiyor. HDP açısından bunun aması, gerekçesi kabul edilemez…” çağrısı yapıyor.
Öyleyse; kim terörü, kim bölünmeyi teşvik ediyor?
İşte soru bu ve yanıtı da çok açık!
Bu kadar“saçmaya varmak” ancak gerçekle açıkça savaşmayı strateji haline getirenlerin başarabileceği bir şeydir. Hele de bu Kürtlere karşı savaş gibi 30 yıldır defalarca denenen ve başarısızlığa uğrayan bir stratejide ısrarsa ısrarcılar sadece saçmaya savrulmaz, “dağ yoluna hendek kazmak” gibi komik hallere de düşer!
Ama ne var ki buradaki “komik”liğe görünenin, arkasında büyük acılar, sönmüş genç hayatlar olduğu için gülünememektedir!
Elbette ki “saçmalığı” artık açıkça görülen politikaların çıkarttığı fatura bugün de yırtılabilir! Ve eğer hükümet de Demirtaş’la aynı çağrıyı yenilerse, silahlar bir günde susabilir. Ama buna yanaşmazsa da bunun hesabını “erken seçimde” görmek Türkiye’nin demokrasi güçleri ve barıştan yana halkı için artık ertelenemez bir görev ve sorumluluk haline gelir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00