25 Ağustos 2015 01:00

Fiili güç ve olağanüstü hal

Fiili güç ve olağanüstü hal

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başlangıç internet sitesindeki yazısında Ahmet Bekmen rejime dair şu tespitte bulunuyor: “Nazi Rejiminin Anayasa Hukukçusu Carl Schmitt’in belirttiği gibi, egemen olağanüstü hale karar verendir. RTE egemenliğini böyle yürütüyor ve artık bunun hukuken de tanınmasını istiyor” (17.08.2015). Schmitt liberal demokrasinin tutarsızlığını sergilemek amacıyla liberal yasallık anlayışına göre yüzde 51 çoğunluğu elde etmiş birinin her yaptığının yasaya uygun olacağını, yasallığın/yasa dışılığın sınırlarını belirleyeceğini iddia eder. Bunun nedeni liberalizmin yasallık kavramının her türlü içerikten arındırılmış, sadece usullere dayandırılan biçimsel bir kavram olmasıdır. Böylece yasal çoğunluğu ele geçiren kimse, kendine muhalefet edenleri yasa dışı ilan edebilir ve hatta demokratik haklara sahip halk üyeliğinden dışlayabilir. Schmitt’in deyişiyle “yasal olarak kendisinin içeri girdiği yasallık kapısını ardından kapatabilir ve sonra kapalı kapıya çizmeleriyle vuran muhalif siyasi partiye bir adi suçlu muamelesi yapabilir” (Legalität und Legitimität, s. 31). Bu olasılığa karşı liberal anayasalar üçte ikilik nitelikli çoğunluk, azınlıkların korunması gibi önlemler öngörür. Ancak bunlardan daha önemlisi muhalefetin çoğunluğu kazanabilme, iktidara gelebilme şansına sahip olması, yani eşit şans prensibidir.
Ancak devlet gücünü elinde bulunduran kimse yasal kuralların ötesinde fazladan bir siyasi güç sahibidir. Birincisi, “kamu güvenliği ve düzeni”, “tehlike”, “olağanüstü hal”, “gerekli tedbirler”, “devlet ve anayasa düşmanlığı”, “yaşamsal çıkarlar” gibi somut içeriğini uygulamada bulan kavramları kullanır. İkincisi, kararsızlık anlarında yasallık iddiası kendi tarafındadır. Üçüncüsü, yasallığı tartışılır durumlarda bile emirleri hemen yerine getirilebilir ama bu emirlere karşı şikayet zaman alır, çünkü yargı her zaman yürütmeden daha geç kalır. Yasal gücü elinde bulunduran, bu üç nedenden ötürü olağanüstü halin gerektirdiği istisnai tedbirleri alma potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla Schmitt’e göre eşit şans prensibi çatışma durumunda kimin karasızlık ve görüş ayrılığını bertaraf edip karar verdiği sorusuna cevap veremez. Schmitt bu iddiasına kanıt olarak çoğunluğu kaybetmesine rağmen aylarca hatta yıllarca iktidarda kalan geçici hükümetleri örnek verir. Bu durumlarda iktidarın meşruiyeti demokratik çoğunluk prensibine değil, önceden ele geçirilmiş devlet gücüne dayanır. Bu hallerde hem eşit şans prensibi hem de parlamenter yasama devletinin yasallığı inandırıcılığını yitirir. Böylece iş gelir sonunda tüm hukuk sistemi bertaraf edilirken yasal iktidarın kimin elinde olduğuna ve onun kendi iktidarını yeni bir temelde yeniden kurmasına dayanır. Anayasa dilinde böyle bir iktidar artık “kurucu irade” olmuştur.
AKP’nin 2023 hedefi, restorasyon söylemi, Yeni Türkiye sloganı bir kuruculuk iddiasının ifadeleridir. Bu açıdan Erdoğan’ın önündeki model Osmanlı sultanlarından ziyade Mustafa Kemal gibi görünüyor. Günümüzdeki anayasal krizin cumhuriyet rejiminin kuruluşundaki krizle biçimsel olarak örtüşmesi tesadüf olmasa gerek: Devlet başkanının yürütmeyi fiilen yönetmesi. Kuvvetler birliğine dayanan Birinci Meclis meclisten özerk bir kabine değil, bir meclis komisyonu olan İcra Vekilleri Heyetini kurmuştu. Bu dönemde kendisinden bağımsız bir kabine ve başbakanın ortaya çıkmasını engellemeye çalışan M. Kemal vekil adaylarını belirleme yetkisini ele geçirmek için muhalefetle çatışmıştı. 1923 seçimlerinde muhalif İkinci Grubun tasfiyesi başarıldıysa da M. Kemal bu kez karşısında kendisine tarafsız devlet başkanı olmasını telkin eden Rauf Orbay ve Kazım Karabekir’i bulacaktır. Muhalefeti etkisiz hale getirmek için bir hükümet krizi çıkartan M. Kemal’in çözümü kabine sistemini kabul etmek ve cumhuriyeti ilan etmektir. Hızla gerçekleştirilen basit bir değişiklikle devlet reisi olan reisicumhurun gerektiğinde hem meclise hem de bakanlar kuruluna başkanlık etmesi kabul edilir. Reisicumhur başvekili seçecek ve kabineyi meclis onayına sunulacaktır. Ayrıca reisicumhur parti liderliğine de devam edebilecektir. Cumhuriyetin kurucu iktidarı böyle oluşmuştur. M. Kemal yukarıdaki Schmitt alıntılarını tamamlayacak önemli bir noktayı dile getirir: “tatbik eden, icra eden karar verenden daima daha kuvvetlidir” (Taha Akyol, Atatürk’ün İhtilal Hukuku, s.94). M. Kemal’in icra kuvveti askeri komuta kuvvetine ve askeri zaferden elde ettiği meşruiyete dayanmaktadır. Yeni bir kurucu iktidar için de herhalde aynı koşullar geçerlidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa