Gerilim politikası kimi vuracak?
Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin isteyerek ve planlayarak amaçladıkları “erken seçim” süreci dün itibariyle resmen başladı.
Masa başındaki takvime bakarsak; Erdoğan’ın, Davutoğlu’yu seçim hükümeti kurmak üzere görevlendirmesiyle başlayacak seçim sürecinin, 1 Kasım 2015 Pazar günü Türkiye’nin sandık başına gitmesiyle biteceğini söyleyebiliriz.
Masa başında “takvim” böyleyse de; gerçek hayat böyle “asude” seyretmemektedir.
Çünkü Erdoğan - Davutoğlu ikilisi ve arkasındaki klik; 8 Haziran’dan beri sürdürdükleri icraatlarından anlaşıldığı gibi, siyasi gerilimin en yüksekte olduğu koşullarda erken seçime gitme karındadırlar. Onun içindir ki; daha koalisyon girişimleri sırasında bile partiler arasındaki gerilimi artırmak üzere HDP’yle koalisyon tartışması yapmayı gündem dışı tutarken, CHP’nin Genel Başkanına hükümet kurma görevi vermemişlerdir. Dahası Kılıçdaroğlu’ya görev vermeyen Erdoğan, “Beştepe’nin yolunu bilmeyenlere Hükümet kurma görevi verilmez” gibi absürt meydan okumalar yaparak, erken seçime giden yolu daha baştan gerilim taşlarıyla döşemeye başlamıştır.
Bütün bunlardan da öte, Erdoğan-Davutoğlu ekibi, üç yıldır “çatışmasızlık” üstünden ve “Çözüm Süreci”ne dair girişimleri “buzdolabına koyduk” diyerek Kürt güçlerine karşı polis ve askeri operasyonları yeniden başlatarak, “erken seçimi” de gerilimli (çatışmalı) bir zeminde yapma amaçlarını ortaya koymuşlardır. Eğer barış güçleri önlerini kesemezse, bu girdikleri yolda da seçime kadar yürüyecekleri anlaşılmaktadır.
Nitekim Davutoğlu, daha kendisi hükümeti kurmakla görevlendirilmeden bile, sanki ona görev verilmiş gibi, “Seçim Hükümetine bakan vermeyeceğiz” diyen CHP ve MHP’li vekillere “bakanlık” teklif edeceğini ilan erek, “Seçim hükümetine bakan vereceğiz” diyen HDP’ye de “Ben isteğim vekile bakanlık teklif ederim buna HDP karışamaz” diyerek, “bismillah” demeden, partilerin içinde karışıklık yaratmaya oynamaya başlamıştır.
AKP’nin, muhalefet partilerinin içini karıştırma hamlesi başarısız olsa bile, milletvekili listelerinin yeniden yapılmasının her partide yeterince gerilim çıkaracak bir sorun olduğunu herkes bilmektedir. Ki, bu gerilimi yaşayacak partilerin başında da AKP gelecektir. Gerek listelerin oluşumunda “tek seçici” gerekse seçimde öne çıkarılacak tema (başkanlık sistemi, Anayasa vb.) gibi konularda kesin söz sahibi olmayı isteyen Erdoğan’ın karşısındaki her direnişi ezerek geçmek isteyeceği dikkate alındığında bu erken seçimde AKP içinde epeyce yeni kelle vurulmasının sürpriz olmayacağı açıktır. Bu da çalkantısız olmaz!
Bu ortamda CHP ve MHP’de de listelerin yenilenmesinin gürültülü biçimde olması sürpriz olmayacaktır. HDP’de ise daha az tartışmalı olsa da listelerin yenilenmesinde kırılma ve dökülmeler olması da şaşırtıcı olmayacaktır.
Gerilimin bu boyutu sistem içinde bir biçimde bloke edilebilirse de; “Çözüm Süreci”nin askıya alınması ve “Çatışmasızlığın sona erdirilmesi” boyutu ise, çok daha büyük riskler barındırmaktadır. Bu riskler elbette tüm Türkiye halkı için “seçim güvenliği riski”nden de öte ülke sorunlarının, 13 yıllık AKP iktidarının sorgulanmasını önleyecek, onun yerine seçim propagandası, cenazelerde ağıtlar yakmak ve “Şehit-şüheda”, “vatan-millet” propagandası arasına sıkışmak anlamına gelecektir.
Ne var ki, AKP’nin evde yaptığı hesapların pek tutmayacağının ipuçları ortaya çıkmaya başlamıştır. AKP ve kandan nemalanan çeşitli faşizan odakların amacının aksine “şehit cenazeleri”nde acısının büyüklüğü ile baş edemeyen, “Vatan sağ olsun” klişesine sığınan acılı ailelerin sayısı azalırken, “Bu şehitlerin katili kim?, “Üç yıldır gelmeyen cenazeler neden şimdi gelmeye başladı?”,… sorularının sorulmaya başlanmış olması, gerilim ve çatışma politikasını seçim kazanmanın gereği gören AKP’yi hayal kırıklığına sürükleyecek gelişmeleri tetikleyebilecek görünmektedir.
Evet, 7 Haziran seçiminde HDP’nin barajı aşmasını seçimin “Çözüm Süreci”nin şemsiyesi altında geçmiş olmasına bağlayan AKP ve Erdoğan, erken seçime, “daha çok gerilim, daha çok çatışmalı ortam ve daha çok cenaze”nin olduğu bir ortamda girerek HDP’yi barajın atında bırakacağını ummaktadır. Ancak bu o kadar kolay değildir.
Sürecin bütününe bakıldığında; Erdoğan - Davutoğlu ikilisinin işi, 7 Haziran’a göre şimdi daha zordur. Çünkü bu sefer, 7 Haziran Seçimi’ni yok sayan ve bu yüzden de AKP ve Erdoğan’ın, “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” dedikleri, referanduma dönüşmüş bir seçime gidiliyor. Bu yüzden gerilim politikasının sahibini vurması çok daha kuvvetli görünüyor.
Evrensel'i Takip Et