Biriken öfkenin doğru kanala akması için
Fotoğraf: Envato
Yarbay M. Alkan’ın, kardeşi yüzbaşı Ali Alkan’ın cenazesinin kaldırılışı sırasındaki öfkeli “patlayış”, dün ile bugün; bugün ile yarın arasındaki toplumsal gelişme farklılıklarının işaretlerinden biri sayılabilir mi? Bizce evet, -ve bu bireysel “patlama hali” hangi türden politik eğilim ve “güdü” ile yapılmış olursa olsun- bu öfke birikimi daha önceki cenaze “törenleri”nde de örnekleri görüldüğü üzere artık sadece tek yanlı bir gelişmenin işareti olarak görülemeyecek denli, açık ifade ediliş tonlarıyla dışa vurmaya evrilmektedir. Yarbay Alkan’ın “insani ve politik çıkışı” nın, onu engellemeye ve soruşturmaya girişenlerle birlikte savaş politikalarından yemlenen iktidarın çanak yalayıcıları tarafından bu denli geniş bir tepkiyle karışlanması, onların, korkularını büyütme potansiyeli taşıyan gelişmelerin farkına vardıklarını gösteriyor. Bu “çıkış”, öfke birikiminin “yüreği yanan anna, baba, kardeş, eş ve çocuklar”ın tekil hallerini aşarak ve artan şekilde “kitlesel”leşmeye evrildiğini bir miktar daha açık hale getirmiştir. Kürt- Türk, Alevi- Sunni; Müslüman- Hıristiyan gibi ayrımcılıklar ve kendinden saymadıklarını düşman gören anlayışın baş sorumlusu Erdoğan’ın koordine ettiği ve ısrarla sürdürülmesini istediği, yurttaşları birbirine kırdırmayı da içeren politikanın sonuçları arasındadır. Bu gibi gelişmelerin, Tunus’ta halk ayaklanmasının işaret fişeği olan işsiz gencin kendini yakmasına benzer bir duruma işaret ettiği açıktır ki henüz söylenemez. Ancak, söz konusu olan toplumsal sınıf ve kesimlerin ilişkileri ise eğer, olayların nereye varacağı da, farklı olasılıklara bağlı olarak baştan kestirilemez. Bu gibi “tekil” gelişmelerin hatta, AKP’li, MHP’li ve “Vatan Partili” şovenist grupların kışkırtmalarıyla farklı yönlere “kayması” ve şovenist- militarist grüh saldırılarına dayanak olarak kullanılması da mümkündür. Böylesi bir olasılık tümden yok değildir ve buna karşı sorumlu bir uyanıklık ileri işçilerin, onların sınıf partisi ve örgütlerinin, halkın hakları ve mücadelesi diye bir derdi olan herkesin borcudur.
Bugün için açık olan odur ki,“vatan sağ olsun!” diyerek ve “şehadet” üzerine riyakarca konuşma ve açıklamalarla asker aileleri başta olmak üzere emekçileri iktidarın kıyım ve yıkım politikalarına yedeklemeye çalışanların ülkeyi ve halkı/ halkları yüz yüze getirdikleri kaos, çatışma ve savaş ortamı ya da başka türlü söylenirse halkın mücadeleci kesimlerini erken bir çatışmaya sürerek etkisizleştirmeyi de içeren gaddar politika, geniş emekçi kesimlerini “feveran eder” hale getirmiştir. Bu feveran ediş ve savaşçı politikalara açıkça çıkarılan reddiye, halkın kendi hakları için mücadele eden ve “barış” isteyen büyük kesimlerini; Kürt-Türk, Alevi- Sunni kitlelerinin birbirine vurdurulmasını istemeyenleri “hain“ ve “düşman“ olarak niteleyen ve hedefe koyanların alaşağı edilişlerine duyulan ihtiyacın büyüdüğünü gösteriyor. Devlet iktidarı, kuvvet ve güçlerini tekelinde toplayan Tayyip Erdoğan yönetiminin, burjuva yasalarıyla sınırlanmayan ve kendini bu yasalarla bağlı saymayan yönetme-yürütme tarzı, bu temel özelliğiyle tüm halk için olduğu kadar ülkenin geleceği açısından da büyük bir “yeni tehdit”dir.
Yığınları birbiriyle çatışmaya sürükleme potansiyeline sahip olan ve sömürülüp ezilenleri, kendi hak ve özgürlükleri için değil birbirleriyle vuruşmaya sürükleyecek bu tehditin etkisiz kılınması şarttır. Erdoğan yönetimindeki AKP iktidarı, sömürülen ve ezilenlerin saflarında biriken hükümet karşıtı öfkeyi dağıtarak; hatta etnik ve dini farklılıklar üzerinden birbirine düşmanlaştırılmaları temelinde tersine çevirerek hakimiyetini sürdürmek istemektedir. Sıkı yönetim ve olağanüstü hal uygulamalarını aratmayan askeri-politik kuşatmanın asıl hedefidir bu. Bu ortamdaki bir “seçim” başarısı, tüm bunları örtme işlevi görecektir. Bundandır ki, bu gün bu iktidarın gaddarlığına karşı halkın hakları için birleşmek, büyük sermayenin günümüzdeki en gaddar ve saldırgan temsilcisinin zorba yönetimine karşı, emekçilerin gücünü dağıtmayacak siyasal “akıl” ve kitlesel mücedeleyi geliştirici tutumla hareket etmek büyük önem taşımaktadır. Halk kitlelerinin saflarında biriken ve tekil patlama hallerini aşacağı görünümü veren öfkenin yönelmesi gereken hedeften şaşmaması açısından da bu tutumda ısrar şarttır. Aksi ise, “kaos ve felaketin büyümesi”ne koşar adım gitmek olacaktır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40