28 Ağustos 2015 01:00

İşçi sınıfı ve barış

İşçi sınıfı ve barış

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yıldırım Koç KESK’e, DİSK’e, TMMOB’a ve TTB’ne neden saldırıyor? Saldırı gerekçesini Aydınlık Gazetesi’nde yazdığı “İşçi sınıfı ve Barış” başlıklı makalesinde açıklıyor: Bu örgütler barış istiyor ve barışın sağlanması için bir mücadele yürütüyorlar, savaş ve baskı politikalarına karşı çıkan çağrılar yapıyorlarmış. Koç ilan ediyor ki, bu örgütlere saldırısının gerekçesi onların “PKK eylemlerine karşı çıkmamasına, PKK’nin ABD’nin kara gücü olmasına itiraz etmemelerine, vatanı savunmamalarına”imiş vb. Koç bu tür yazılarını “İşçi sınıfı ve PKK” başlıklı makalesinde de sürdürdü. Bu makalelerde Erdoğan ve AKP’ye tek bir eleştiri bulunmuyor, öyle anlaşılıyor ki onlar “vatan savunucuları” olarak görülüyor.
Ülke Erdoğan’ın başını çektiği bir savaş koalisyonu tarafından yönetiliyor. Bu koalisyon esas olarak AKP’den, ordunun komuta konseyinden, üst düzey devlet bürokrasisinden, MHP’den oluşuyor ve Koç’un Vatan Partisi gibi destekçilere de sahip. İşte bu koalisyon ABD ile yeni ve gizli anlaşmalar da yapıyor ve bölgede savaşı ve kaosu körüklemek üzere uğursuz adımlar atıyor. Bunlar açısınından sorun PKK’nin ne yaptığı değil, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin boğulması, Türklerin ve Kürtlerin demokrasi mücadelesinin engellenmesi, Türkiye ve bölgesinin etnik, dinsel, mezhepsel çatışmalara sürüklenmesi, bu temelde bölgenin ABD tarafından yeniden dizayn edilmesidir. Bütün uğursuz işlerin vatan savunması ile ne ilgisi var? DİSK’in, KESK’in, TMMOB’un, TTB’nin bütün bu alçakça politikalara karşı çıkması Yıldırım Koç’u neden rahatsız ediyor?
Koç işçi sınıfına hangi hakla savaş çağrısında bulunuyor ve silahlı mücadelenin –yani devleti yönetenlerin yürüttüğü savaş politikalarının- işçi sınıfının yararına olacağını savunuyor? Geçmişte Türk-İş’e, Bayram Meral’e danışmanlık yapıp, işçilerin büyük sermayeye peşkeş çekilmesine yardımcı olmak ona bir hak veriyor mu? Koç verdiğini düşünüyor! Demek ki onun için işçilerin sermaye karşısında silahsızlanmasına, mücadelelerinin baltalanmasına hizmet etmekle, devletin savaş, şiddet, baskı politikalarının sürdürülmesine hizmet etmek arasında bir fark bulunmuyor ve işçi ve emekçi halka ihanet etme yoluna girilince bunun bir sonu da bulunmuyor. Yani devlete, sermayeye, gericiliğe hizmete devam!
Savaş, şiddet ve baskı politikalarından ilk zarar görecek olan kesimler işçi sınıfı ve emekçi halktır. Barut ve kan kokularına karışmış “ulusal çıkar, milli birlik, vatanın savunulması” demagojileri arasında işçilerin grevleri yasaklanıyor, hak alma mücadeleleri bastırılıyor, politik hak ve özgürlükler için mücadele etmelerinin önü kesilmek isteniyor. Bütün bunların işçi sınıfına ve emekçi halka faturası sefalet ücretine mahkum olmak, sosyal ve politik haklardan mahrum olmak, sendikal hak ve özgürlüklerden yararlanamamaktır. Yani işçi ve emekçilerin savaş ve şiddet politikalarından en küçük bir çıkarı olmadığı gibi atılan her kurşun onlara isabet etmektedir.
Ülkenin bir demokrasi ve barış sorunu vardır ve bu sorunların çözümü gelip Kürt Sorunu’nun demokrasi, eşit haklar ve barış temelinde çözülmesine dayanmış durumdadır. Bugün bu ülkeyi ve onun üzerinde yaşayan halkları sevmek, işçi ve emekçi kitlelerin demokratik hak ve özgürlüklere sahip olmasını savunmak, ulusal baskının tümüyle ortadan kaldırılması için mücadele etmek, insan onuruna yaraşır bir düzenin kurulması için mücadele etmek anlamına gelmektedir. Koçların yolu Erdoğanların yoludur! Bu yolun önüne barikatlar kurmak, ekonomik ve politik hak ve özgürlükleri savunmak, baskıcı, terörcü savaş politikalarına karşı çıkmak gerekmektedir. KESK’in, DİSK’in, TMMOB’un, TTB’nin yaptığı da budur. Yapılmaya çalışılanların daha güçlü, daha yaygın yapılması, daha geniş kesimleri kucaklaması, daha büyük güçleri harekete geçirmeyi başarması baskıyı, zorbalığı, savaş politikalarını bozguna uğratacaktır. İşçi sınıfının ve emekçilerin çıkarı da buradadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa