31 Ağustos 2015 00:57

Parlamentolar ve hükümetler...

Parlamentolar ve hükümetler...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakanlığa atanmış Davut Bey’in listesinin Cumhurbaşkanı Tayyip Bey tarafından onaylanmasıyla, sonunda 63. Hükümet, bir “seçim hükümeti” olarak kuruldu. 62.’si yine Davut Bey’in başbakanlığındaki AKP Hükümeti’ydi ki, sorun, onun meclis çoğunluğunu kaybetmesinden çıkmıştı. Daha 8 Haziran’da yeni bir seçimin düğmesine basılmış ve gereği yapılmıştı. 64. Hükümetin yine AKP’nin bir tek parti hükümeti olması murat edilmektedir. Eğer plan tutarsa, onu da 65.’si takip edecektir. “Devlette süreklilik” vardır.
Biz ama, somutu tartışmayacak, parlamento nedir hükümetler nedir, onunla ilgileneceğiz.
Haşa “ahır” denmiştir! Lafın ilk sahibi hem de parlamentoların ilk kurucularından, hatta banisi denebilecek –parlamentoyu, başını kesip cumhuriyet ilan ettiği Kral 1. Charles’ın karşısına diken– İngiliz Cromwell’dir. Sonra “rüşvet” diyerek aynı parlomentoyu kapatan da odur.
Parlamento, tamam ama, Cromwell’in Kral’la kavgasındaki gücünün kaynağı generali olduğu ordusuydu. Sonra hep böyle oldu. Parlamentolarda konuşuldu, tartışıldı, “ötelerde” bir yerlerde “uzmanlar” tarafından hazırlanan tasarıların kararlaştırılması için parmaklar indirilip kaldırıldı; ama güç merkezi hep başka yerler oldu, “devlet işleri”, devletin iki temel kurumu olan bürokrasi ve militarizm tarafından yürütüldü. Burjuva egemenliği daima bir “memurlar egemenliği” oldu –aristokratik egemenlik öyleydi, burjuvanınki de öyle oldu.
Ama işte “demokratik parlamenter sistem” dedikleri şeyin esprisi oradadır ki, –tartışma/sohbet ve parmak indirip kaldırmayla– her şeyin “demokratik” görünmesini sağlamaktadır. Yoksa ne bir yetki ne bir şey! İşte, Bahçeli ve hükümeti kurmakla görevlendirilmeyen ama yapacak şeyi olmayan Kılıçdaroğlu.
Ama bir tek şey var biçimsel ya da bizdeki gibi biçimselliğin bile görüntüde olduğu burjuva demokrasisinde. O, şimdi olduğu gibi, çiğnenip duran “milli irade” ve bir tekmede devrilebilen “sandık” dört yılda bir ortaya konuyor ve halkı bu süre için hangi burjuva politikalarla kimin, hangi burjuva kliğin yöneteceği, yani baskı altında tutup haklarını çiğneyeceği kararlaştırılıyor ya da “milletin olmayan” bir dizi iradenin işe karışmasıyla kararlaştırılıyor gibi yapılıyor. Hem de işçi örneğin adaylık için harç bile bulup yatıramaz, halktan biri propaganda için gerekli para bir araya getiremez, başta TV’ler medya seçimin gidişatını belirler, partilere hazine yardımlarıyla rantlar belirli partilere akıtılırken... sandıktan çıksa çıksa burjuva egemenliğine yeni bir “onay” çıkar. Düzen muhaliflerinin payına ise, eğer girebilmişlerse, parlamento kürsüsünden düzenin teşhiri için yararlanmak düşer. Bir güçlerini görür, bir de kürsü olarak kullanırlar parlamentoyu; başka bir kıymati harbiyesi yoktur işçiler açısından.
Seçimle “kararlaştırılan” yönetme yetkisini kim almışsa, o burjuva grup, burjuva egemenliğinin ve devletin “yürütme komitesi” olan hükümeti kurup “devlet işleri”nin yürütülmesini koordine eder. Zenginliğin iktidarı, burjuva egemenliği, krallıkla da demokrasi ya da görüntüsüyle de sürer. Hükümetler, yakın zaman skandallarında görülen doğrudan rüşvet/yolsuzluklarla ve borsa aracılığıyla bin bir bağla zenginliğe ve iktidarına bağlanmıştır; siyasi egemenlik iktisadi egemenlikten türer.
Her “yürütme komitesi” değişikliğinde, öncelikle “yüksek”lerinden başlayarak yürütücü memurluklar, müsteşarlıklar, valilikler.. yeniden dağıtılır, sonra, ihaleler de içinde “arpalık” durumundaki sair devlet olanakları. Bir de savaşsa savaş, bombaysa bomba, vergiler, grev yasakları –sömürülen yığınların, halkın payına her yenisinde kendisine karşı burjuvazi ve devletinin baskısının güçlendirilmesi düşer.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa