01 Eylül 2015 00:53

Fiili güç ve parlamento

Fiili güç ve parlamento

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta cumhuriyetin kuruluş sürecinde tek parti rejimine geçişin parlamento işlevsizleştirilerek gerçekleştiğinden söz etmiştim. Bir okur haklı olarak tarihsel tahlilde analojinin yanıltıcılığına işaret etti. 11 Ağustos’taki yazımda belirttiğim gibi tarihte her olay biriciktir ve bir daha aynı haliyle tekrarlanmaz, ancak bu gerçek olaylar arasında karşılaştırma yapmamıza engel değildir. Özellikle strateji ve taktik hamleleri soyut bir düzeyde ele alabilmek açısından faydalıdır. Meseleyi daha açmak ancak bir makale konusudur, o yüzden bu kısa açıklamayla yetinip devam edelim.
Mirgün Cabas’ın Her Şey programında Başbakan Davutoğlu’nun bakanlık teklifini parti gruplarını es geçerek doğrudan milletvekillerine götürmesini eleştiren Siyaset Bilimi Profesörü Ersin Kalaycıoğlu bu hareketin Anayasa ve Meclis içtüzüğüne aykırı olduğunu vurguluyordu. Başbakanın neden böyle davrandığının ipuçlarını Kalaycıoğlu’nun şu tespitinden çıkarsamak mümkün: “Parti disiplininiz tehlikeye giriyor. Ve parti disiplini esasına göre meclis çalışmazsa hangi esasa göre çalışacağı belli değil. Meclisin çalışmaması için gerekli tohumları atmış oluyorsunuz... Türkiye’nin Meclisle yönetilmesini zorlaştırıyor. ” (CNN Türk, 26.08.2015) Bu sonuca “Ülkeyi zaten parlamento değil, sivil ve askeri devlet bürokrasisi yönetir” diye itiraz edilebilir. Ancak bu itiraz devletin farklı organları, bunların işlevleri ve aralarındaki ilişkiler, iş birliği ve çatışma durumlarının tahlilinin es geçilmesi, devletin salt bürokratik aygıta indirgenmesi anlamına geliyor. Böyle bir indirgeme ise gündelik siyasi hamleleri yorumlamayı gereksiz, hatta imkansız hale getiriyor.
Kalaycıoğlu’nun tespitleri Saray’ın 7 Haziran’dan bu yana uyguladığı taktik hamleleri açıklıyor: Baykal’la görüşme, (şimdi Türkeş olduğu konuşulan) üst düzey bir MHP’liyle görüşme söylentisi, Meclis başkanlığı seçimleri, Meclis hiçbir çalışma yapamadan seçime gidilmesi. AKP Sözcüsü Beşir Atalay’ın parti örgütlerine “yüzde 60’lık bloku dağıttık” diye tebrik yollaması parlamentoyu etkisizleştirme çabasının başarıya ulaştığını ilan ediyordu. Cumhuriyet tarihinde de tek parti yönetiminin parlamentodaki muhalefetin grup siyaseti üzerinden etkisizleştirilerek inşa edildiğini görüyoruz. Bilindiği gibi Birinci Meclis yürütme, yargı ve yasama yetkilerini elinde toplamış bir parlamentoydu ve birçok kez Meclis Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal’le ters düşen kararlar almıştı. Örneğin, 2 Ağustos 1920’de Hakkı Behiç Bey’in Dahiliye Vekilliğinden istifa etmesi üzerine 4 Eylül’de mecliste seçim yapılmış ve Mustafa Kemal’in adayı Refet Bele yerine solcu Halk Zümresi grubunun üyesi Nazım Resmor seçimi kazanmıştı. Yeşil Ordu’nun ve Halk İştirakiyun Fırkası’nın kurucusu ve yöneticisi olan Nazım Bey Mustafa Kemal tarafından Sovyetler Birliği’ne casuslukla suçlanmış, kendisine randevu verilmemiş, Çerkez Ethem’e rica edilerek istifaya zorlanmıştır. 1920 boyunca mecliste istediği çoğunluğu kuramayan Mustafa Kemal 10 Mayıs 1921’de parti disiplinine sahip bir Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu kurmuştur. Grubun iç tüzüğünde bütün mebusların Müdafaa-i Hukuk üyesi olduğu yazılmıştır ama 90 mebus gruba davet edilmemiştir. Davet edilen grup önce Cumhuriyet Halk Fırkasına daha sonra Cumhuriyet Halk Partisine dönüşecektir. Ne var ki Birinci Grup bile Mustafa Kemal’in istediği kadar disiplinli değildir. Bunu gidermek için 17 kişilik gizli bir grup da oluşturulmuştur.
Gruptan dışlanan mebuslar ise ideolojik bir bütünlük arz etmiyordu, ortak noktaları Mustafa Kemal tarafından müttefik olarak görülmemeleriydi. Bu mebuslar Temmuz 1922’de İkinci Müdafaa-i Hukuk Grubunu kurdu ve güçlenen Meclis Başkanına karşı yürütme üzerinde Meclisin yetkilerini savundu. Mustafa Kemal’e verilen başkumandanlık yetkileri konusunda meclisteki tartışmalar mebusların savaş sonrası rejime dair otoriterleşme kaygılarını yansıtır. Bu tartışmalar sırasında Mustafa Kemal’in Meclisi dağıtmayı düşünmesine rağmen bunu uygulamaması/uygulayamaması parlamentonun işlevi açısından dikkate alınması gereken bir olaydır. 1923 seçimlerinde İkinci Grup tasfiye edilmesine rağmen Mecliste bu sefer Mustafa Kemal’in tarafsız bir devlet başkanı konumuna gelmesini savunan Kâzım Karabekir, Rauf Orbay ve Ali Fuat Cebesoy gibi isimlerin etrafında bir muhalefet oluşmuştur. Parti devletinin kurulduğu 1935’e kadar parlamentoda muhalefetin etkisizleştirilme süreci devam etmiştir. Zaman ve gelişmeler izin verdiği ölçüde parlamentonun etkisizleştirilmesi üzerinde durmaya çalışacağım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa