02 Eylül 2015 01:00

Savaş ortamında sus işaretli fotoğraf

Savaş ortamında sus işaretli fotoğraf

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tamam, ilaç almak için sıra beklemiyoruz. Ama bedeli ne oldu? Muayene sırası için sabahın dördünde yola çıkmak gerekmiyor artık. Evet, telefonla veya internet üzerinden randevu mümkün. Peki, her şey yolunda mı? Sağ salim miyiz, kurşun seslerinden azade miyiz?
Misal, bir üniversite hastanesinde muayene olmak istiyorsanız, telefonla randevu yok. İnternetten her gün sabah 07- 08 arası bir mezattan mal satın alırcasına aceleci olmanız gerekiyor. İnternet erişimi daha hızlı olanlar ve klavyeyi seri kullananlar daha şanslı. Başarılı olamayanlar için ertesi gün ve her bir sonraki gün aynı maraton tekrarlanacak demektir. Buna muayene sıralarını ‘görünmez kılmak’ da diyebiliriz. Ya gerçeklik?
AKP Hükümetleri koca koca hastaneler yaptıklarını söylüyor. Yetmedi yıkıp daha büyük şehir hastaneleri yapacağız diyorlar. Tamam, anladık ihale bedelleri yüksek, ihaleseverler mutlu, ya sağlığımız?
12 AKP yılının sonunda bu ülkede kanser görülme oranının iki kat arttığını kim izah edecek? İnsanlık tarihinin görüp görebileceği en ölümcül tehdit olan şeker hastalığı ve ilintili hastalıkların temel sorumlusu olan obezite yani aşırı kilonun bu 12 yılda daha fazla arttığını unutacak mıyız?
Sanayi bölgeleri ile anılan kimi yerlerde “Yeni doğan bebeklerin ilk kakası ve hatta annelerin ilk sütlerinde  kanser yapıcı kimi maddelerin artışını” hiç sıkılmadan izah edebilecek mi AKP?
Yolu özel hastaneye düşenler için yoksullaşmamak mümkün mü? Yoksullaştığı için primini ödeyemeyen ve sağlık hakkından yararlanamayanlar için çözüm ne ola ki? SGK prim borcu olanlar sağlık hakkından yararlanmak için tüm masrafları cepten ödemek zorundalar. Ama burada bir ayrıntı var ki AKP’nin sicili ile uyumlu. Kamu hastanelerinde ücretli muayene olmak son derece pahalı hale getirildi. Misal, eğitim hastanelerinde SGK’li olmayanlar için muayene ücreti 30 TL. Geçmiş yıllara oranla kan tetkikleri, röntgen filmleri ve diğer tüm tıbbi işlemler için alınan ücretler kamu hastanelerinde inanılmaz derecede artırıldı. Bu hastanelerde SGK ile anlaşmalı gelen hastalarda belirlenen fiyat ile cepten sağlık harcamalarını karşılayanlar için reva görülen fiyat arasında adeta uçurum var.
 Üstelik AKP’li yıllarımızda sağlık hakkımız kriminalize edildi. Geçen hafta “Muhtarları ihbarcı olmaya davet eden” Cumhurbaşkanının başbakanlık yıllarında ve şimdilerde hastaneye her yatan kişinin emniyete GBT için ihbar zorunluluğunu unutmak mümkün mü? Daha iki yıl önce emniyetin şizofren hastaları ihbar etmeleri için sağlık kurumlarına yazı yazdığını unutacak mıyız?
Çok değil bundan 15-20 yıl önce hastanelerin ekseriyetinde güvenlik görevlisi yoktu. Peki, o yıllarda saldırıya uğrayan, yaralanan, öldürülen sağlık çalışanı hatırlıyor musunuz? Geldik AKP’li yıllarımıza...
Gün olmuyor ki bir hastaneye hasta yakınları saldırmasınlar, bir sağlıkçı şiddet mağduru olmasın. Ne oldu bize, ne yaptı AKP’li yıllar bu ülkeye?
Yetmedi son dönemde kolluk güçleri de şiddet sarmalına eklendi hastanelerde. Sivilinden polisine “Yaralı veya hastası için doktor kaçırmaya teşebbüsten” tutun da hastane güvenlik kameralarını sökmeye nice haber yer alıyor gazetelerde. Hatta sağlık kurumlarına devlet envanterinden gaz bombası atmak sıradanlaştı. Nereye gidiyoruz?
 Son bir haftada aynı coğrafyada üç farklı sağlıkçı, üç farklı öykü, üç farklı ölüm... Bir hemşire, bir eczacı, bir hekim diye başlarsak söze fıkra gibi algılanmasın sakın. İçimiz kan ağlıyor...
Savaş’ın ortasındaysak eğer velev ki dünyanın en pahalı sağlık teknolojilerini kullandınız, neye yarar? Savaş, çatışma ortamında sağlıklı kalabilmek mümkün mü?
Dün, yani 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde geldi son acı haber. Bir hekim daha öldürülmüştü.
Sokak hastanelere girdi. Sokağın dili, şiddeti sağlık kurumlarına sirayet etti. Yetmedi, sağlıkçılar da sokak ortasında öldürülmeye başlandı. Bir haftada bir hekim, bir eczacı, bir hemşire sokak ortasında öldürülüyorsa durum sandığımızdan da vahim, öyle değil mi? O halde sağlık kurumlarının da, sağlıkçıların da sokağa egemen kılınan dile dair söylemesi gerekenlerin zamanı geldi de geçiyor diyebiliriz. Ey sus işareti yapan hemşire arkadaş, o fotoğrafın sokaklara inmeli! Dağlara, kışla kapılarına, karakol duvarlarına, TBMM kapısına, siyasi parti tabelalarına tüm ülke için sus işareti yapan hemşire fotoğrafları asma zamanı. Belki de ülkedeki tüm sağlık kurumlarında çatışma ortamı sonlanıncaya kadar barışın tesisi için süresiz grev zamanı geldi de geçiyor, ne dersiniz?
Dün bir hekimin daha aracının içinde öldürülmesinden sonra hekim meslek örgütü TTB basın açıklamasında da belirtildiği üzere “Unutulmamalıdır ki barış bir lüks değil, yaşamsal bir ihtiyaçtır.” Bu bağlamda ülkenin her yanından hekimlerin yer alacağı 4 Eylül’de İstanbul’da başlayıp sonrasında Ankara ve Diyarbakır ile Silvan’da devam edecek “hekimler barışa yürüyor etkinliği” son derece önemli bir çaba.
Öyle ya, “Silahlar sussun, barış hemen şimdi”.
Şimdi yeniden seçim sathına girdik. “Oy ve iktidar uğruna barış sürecini sona erdiren, savaştan medet uman” AKP zihniyetine dur demek için yeni bir imkan olabilir bu. Öyleyse haydi çalışmaya...
Sağlıcakla kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa