Gol yok, faul var
Fotoğraf: Envato
EMEP’in ve Levent Tüzel’in, Davutoğlu’nun bakanlık teklifini kabul etmemiş olması çeşitli biçimlerde değerlendirilip, tartışılıyor. Olumlu bulanlar da, eleştirel yaklaşanlar da oldu. Bu da siyasetin en doğal gerçekliği.
Ancak bu tartışmalarda, yanlış bilgilerden hareket ederek yanlış sonuçlara varanlar da var. Ferda Çetin’in “EMEP ve Levent Tüzel kime gol attı?” başlıklı yazısı bu açıdan içinde en çok yanlış bilgiyle hareket ederek, iddialı sonuçlara varan yazıydı.
Çetin yazısında şöyle diyor: “HDP yönetimi ve milletvekilleri özgün bir toplantı yaparak bu konuyu tartıştılar. Kurulacak seçim hükümetine bakan verilip verilmeyeceği konusu, kimlerin bakan olarak önerileceği gibi konular bu toplantıda tartışıldı. Toplantıda, Davutoğlu’nun HDP yönetim ve karar organlarını dikkate almadan, “emrivaki öneri” ile bakanlık teklifi yapması durumunda bu önerinin reddedilmesi de tartışıldı. Sonunda HDP yönetimi ve milletvekilleri, AKP’nin oynamak istediği oyunun farkında olduklarını belirterek seçilmiş tüm vekillerin HDP programını ve politikasını en iyi şekilde temsil edebilecekleri düşüncesinde ortaklaştı.
Kararı HDP Eşbaşkanları kamuoyu ile paylaştı: ‘Davutoğlu 78 vekilden kime öneri yaparsa yapsın HDP vekilleri bu öneriyi kabul edebilir’.
EMEP ve Levent Tüzel HDP kararına katılıyor
Sözü edilen toplantıda alınan bu karara Levent Tüzel ve EMEP itiraz etmedi.” (Yeni Özgür Politika, 27.08.2015)
Ferda Çetin yazısının devamında ise şöyle diyor: “Bakanlık teklifi yapılacak 78 HDP’li vekil arasında EMEP üyesi Levent Tüzel de yer alıyordu. EMEP ve Tüzel, eğer HDP toplantısına katılmadı ve bu kararın oluşturulması sürecinde yer almadıysa bu durumu açıklayabilirler; ‘HDP karar organlarının aldığı karara saygılıyız ancak biz HDP bileşeni olarak bakanlık teklifine açık olmayacağız. Lütfen eşbaşkanların yanına Levent Tüzel ismini de ekleyin ve bakanlık teklif edilecek sayıyı 77 olarak açıklayın’ diyebilirlerdi.”
Öncelikle bu kadar ikircikli olmaya gerek var mı, Levent Tüzel’e telefon edilerek o toplantıya katılıp katılmadığı sorulabilirdi. Hatta Çetin yazısında “HDP’nin etkili ve yetkili bir ismi EMEP ve Levent Tüzel’in bu çıkışını, hükümetin ortam dinlemesine bağlıyor” diyor. O zaman konuştuğu HDP’nin o yetkili ismine de bunu sorabilirdi.
Burada açıkça söyleyelim. Levent Tüzel o toplantıya katılmamıştır. Ayrıca Ferda Çetin yazısında “HDP bileşenlerinin her biri EMEP ve Tüzel gibi davranırsa ortada ne HDP ne de örgüt kalırdı” derken de, ikinci bir yanlıştan yine iddialı bir sonuca varıyor. EMEP, HDP’nin bileşeni değildir. Bunu çok öncesinden EMEP, kamuoyuna açıklamıştır ve HDP’nin yönetimi de bilmektedir.
HDP yönetimi ile EMEP arasında ittifak görüşmeleri sürecinde yapılan görüşmelerde, seçimlerden sonra Tüzel’in seçilmesi halinde EMEP’e döneceği konusunda anlaşılmıştır. Ancak seçimler sonrasında, HDP ile MHP’nin 80’e 80’lik bir milletvekili dengesi ile sandıktan çıkması üzerine, komisyonlardaki temsilden başka bir dizi duruma kadar bu, hassas bir tablo ortaya koymuştur. Bu tablo karşısında HDP yönetimi Tüzel’e HDP’de kalmasını tercih ettiklerini bildirmiş, EMEP de bu tabloyu dikkate alarak Levent Tüzel’in HDP’den ayrılmamasına karar vermiştir. Ancak bu HDP’nin kararlarının Tüzel’i bağladığı anlamına gelmez, zira Tüzel ve partisi EMEP HDP’nin bir bileşeni değildir. Seçimlerdeki ittifak gücüdür ve buna ek olarak da HDK’de faaliyet göstermektedir.
Burada bir eksiklik var ise, HDP yönetimi ile EMEP’in ortak bir eksikliğinden söz edilebilir. O da HDP yönetiminin Tüzel’in bu özgün durumunu dikkate alarak, bu konuda onun görüşünü sorma yoluna gitmemiş olması ve aynı şekilde EMEP’in Davutoğlu’nun önereceği isimlerden birinin Tüzel de olabileceğini düşünerek hızlı bir biçimde bu konuda karar verip, bunu HDP’ye iletmemiş olmasıdır.
Ama Ferda Çetin, bu konuda sorumluluğu ortak paylaştırmaya yanaşmamakta ve “EMEP ve Tüzel aleni bir biçimde örgütü ve örgütlülüğü reddetti” sonucuna varmaktadır. Oysa dediğimiz gibi EMEP, HDP’nin bileşeni değil, ittifak gücüdür ve ortada Çetin’in bu iddialı ve aynı zamanda yanlış sonuca varması için sahici bir gerekçe de yoktur.
Bunlar küçük bir çaba ile öğrenilebilecek gerçekler olduğuna göre, burada Çetin’in iddia ettiği gibi EMEP ve Tüzel’in HDP’ye bir golünden değil, Çetin’in EMEP ve Tüzel’e faulünden söz edebiliriz. Kürt hareketi ile EMEP arasındaki uzun yıllara dayalı ittifak ve ortak mücadele tarihini de dikkate alarak burada bir ‘kasti faul’ değerlendirmesi yapmayacağız. Ancak, çok kolaylıkla öğrenilebilecek gerçekler, çok kolaylıklı ihmal edilerek böylesine iddialı sonuçlara ulaşılması da ciddi sorunlar içeren bir muhakeme tarzıdır.
Yanlış verilerden hareket edip yanlış sonuçlara ulaşan bu yazıyı gerçekten EMEP’in ve Tüzel’in HDP’ye gol atmak gibi bir kastı olabileceği hükmüyle sosyal medyada paylaşanlar da, HDP ve EMEP’in tabanında birbirine karşı kışkırtıcı, kutuplaştırıcı sonuçları teşvik etmekten başka ne yapmış oluyorlar? Kaldı ki, bu kışkırtıcılığı büyük bir şevkle yapanlardan bazılarının da 1990’lı yıllar boyunca Kürt sorununda elini taşın altına ne kadar koydukları, nasıl bir sicilleri olduğu da ayrı bir gerçektir.
EMEP’in Erdoğan ve Davutoğlu liderliğindeki bir hükümeti, şu anda sürdürdüğü pratiğinin de teyit ettiği üzere halklara, emekçilere saldırı hükümeti olarak görmesi, sınırlı bir temsilin bu politikayı etkileyici bir potansiyeli olamayacağını düşünerek Tüzel’in bakanlığına onay vermemiş olması neden bu kadar garip olsun? Ayrıca bunu, “EMEP şimdi HDP’yi saldırı hükümetine bakan vermekle mi suçluyor?” gibi noktalara zorlayarak kanırtmak, bu tartışmaya nasıl bir olumlu katkı yapıyor? Bu nokta, bu konuda yazan başkaları tarafından da yanlış ele alınmıştır. EMEP, doğrudan AKP tarafından belirlenen yeni kabine tablosundaki çok sınırlı bir HDP temsilinin, bu hükümetin politikalarını etkileyemeyeceğini düşünürken, HDP yönetimi ise bu konuda farklı düşünerek bir sonuca varmıştır. Bu da her iki bağımsız partinin en doğal hakkıdır.
Bu konudaki diğer önemli nokta ise, EMEP ve HDP kurmaylarının konuya yaklaşımlarındaki üsluplarıdır. EMEP, bu konudaki kararını ifade ederken de, bugüne kadar hem seçimlerde, hem de çeşitli mücadele platformlarındaki ortak mücadele geçmişini de dikkate alan bir üslupla konuya yaklaşmıştır. Aynı şekilde HDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken’in “Tüzel’in ret kararı demokratik bir haktır” açıklaması da, bu ortak mücadele geçmişini ve deneyimini dikkate alan sorumlu bir yaklaşımdır.
Aynı sorumluluğu başkalarının da göstermesi, emek ve demokrasi güçlerinin bileşenlerinin bundan sonraki mücadele süreçlerindeki ilişkileri açısından da kuşkusuz önemli olacaktır.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00