'Meselelerimizi biliyoruz' meselesi (1)
Kirvem,
Geçen haftaki mektubumda başımızın başı Muhterem Davutoğlu hazretlerinin Alevi önderlerine verdiği yemekte, “Meselelerimizi biliyoruz” deyip, hemen ardından da Alevi vatandaşlarımıza övgüler dizdiğinden söz etmiştim.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Alevi yurttaşlarımızın meselelerini en az onlar kadar benimseyip, bunu da “Meselelerinizi biliyoruz” yerine “Meselelerimizi biliyoruz” yaklaşımıyla açıklayıp, bu bapta gösterdiği “hassasiyet” karşısında bir taraftan kendi payıma için için duygulanırken, diğer yandan da, kim bilir hangi şeytanın bir punduna getirip biçare aklımın girdapları arasında cevabını bulamadığım sorular yumağına dönüştürdü...
On üç yıllık silme iktidarları boyunca gerek eski, gerekse cumhurumuzun yeni “reis”inin yanı sıra, keza onların her buyruğuna “hınk” demeyi “marifet” belleyen bilumum “çömez”leri veya sözde kurmayları, acaba bunca zaman zarfında Alevi yurttaşlarımızın hangi sorunlarına çözüm üretip bir gıdım da olsa “merhem” oldular?
Nitekim Saygıdeğer Başbakanımız Davutoğlu’nun bu baptaki sözlerinin daha tükürüğü kurumadan Dersim’deki Alevi inanç merkezlerinden birinin bombalanıp tarumar edilmesine ne demeli!
İçine ister istemez balıklama daldığımız, “vatandaş” olarak ülke sathında hepimizin huzurunu kaçıran kanlı, gözyaşlı olayların bundan böyle hangi kulvarlara doğru sürükleneceğini bilememenin yarattığı ruh haliyle milletçe çarnaçar neden çırpınıp duruyoruz...
Bu çırpınmanın derununda yatan asıl meselelerimizi Başbakan Davutoğlu’nun buyurduğu gibi gerçekten biliyor muyuz?
Özüme kalırsa bilmiyoruz; hatta klasik deyimiyle “Bilmediğimizi dahi bilmiyoruz!”
Neden?
Çünkü sorunlarımızın nedenlerini, niçinlerini ciddi ciddi irdeleyip araştırmak eninde sonunda hem bir emek, hem de haysiyet işi ama, cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllardan itibaren “iktidar”ları boyunca gelmiş geçmiş bilumum siyaset erbabının sergiledikleri performansları şu ya da bu nedenlerle iflas edip, bir bakıma “duvara toslayınca”, kendi beceriksizliklerine bir kulp uydurup, dolayısıyla gerek yurt, gerekse yurt dışında “hain” veya hayali bir “düşman” aramanın kolaylığına soyunmak, “milli politika”mızın nedense olmazsa olmaz koşulu oldu ne yazık ki!
Hal, ahval, zihniyet bu olunca; aynı kısır döngü etrafında dönüp dolaşıp böylece “meselelerimizi biliyoruz” bilgeliğine nihayet eriştik!
Yıllar yılı, seneler senesi çözemediğimiz, daha da açıkçası çözmeyi zül addedip halı altına süpürdüğümüz, inkar edip görmezlikten geldiğimiz kirli çıkınlarımızın uzayıp giden kervanına, her geçen gün bir yenisini ekleyip dururken, aynı zamanda da çevresinde, yöresinde, komşularıyla ilişkilerinde “yurtta sulh cihanda sulh” yerine, tam aksine neredeyse mesele üretme konusunda “uzman” kesildiğimizi, ülkemizin şu an içinde debelenip durduğu durumumuz maalesef fazlasıyla kanıtlıyor!
Öyleyse?
Öyleyse, Allah bizleri “Meselelerimizi biliyoruz” diyen bu zihniyetlerin gölgesinden, onların şefkatli kollarından korusun Kirvem!
Evrensel'i Takip Et