07 Eylül 2015 00:55

Barış mücadelesinde nasıl yol alacağız?

Barış mücadelesinde nasıl yol alacağız?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kadınlar barış mücadelesinin eksenini tartışıyor bugünlerde. Nasıl yol alacağız?

Daha 1 yıl önce 1 Eylül’de “Çözüm süreci ilerlesin” derken 2015’te “silahlar sussun” çığlığı yükseliyor. Çünkü müzakerenin konuşmayı kolaylaştıran sükûnetinden 43 günde 21 ilde 178 cenazenin kalktığı, çatışmalarda bebeklerin öldüğü, sokağa çıkma yasaklarının gündelikleştiği, iletişimin kesildiği, koca koca kentlerin cezaevlerine çevrildiği, çocukların özel hareket timlerince alınlarından vurulduğu, yaralılara müdahale etmek isteyen sağlık görevlilerinin tarandığı savaş gümbürtüsüne geçtik. Çatışma sürecinden önce kadınların müzakere masasında taleplerinin görünür olması, kadınların savaşta yaşadıkları hakikatlerin tanınmasının olanaklarını, yol ve yöntemlerini konuşurken; şimdi ölümlerin yarattığı ayrışmalarla ve duygu kopukluklarıyla nasıl baş edeceğimizi konuşur olduk. 

Bugün yükselecek barış sesinin mahiyetini de değiştiriyor bu ölümler, yeniden yeniden yaşanan hak ihlalleri, öfke selleri... Barış mücadelesinde bugüne kadar biriktirdiklerimiz üzerinden ilerlemeye çalışırken, bugün değişenleri iyi tespit edip, birlikte yol almaya ihtiyacımız var. 

Tam da bir çatışmasızlık sürecinin ardından, “siyaseten de durabileceğinin” görüldüğü koşullarda iktidar çıkarları uğruna savaşın yeniden başlatılması, geniş kadın kesimlerinin savaşa dair algısını geçmişten farklılaştırdı. Asker yakını kadınların “Bizim çocuklarımız kimin çıkarı için ölüyor” sorusu daha güçlü yankılanıyor, AKP’nin “feda” çağrısına “Neden ben çocuğumu feda ediyorum” yanıtı veren kadınların sayısı artıyor. 

Geçmişte çok zor gerçekleşecek buluşmalar yaşanıyor bu koşullarda: Lice’de 90’lı yıllar boyunca köy yakılmalarına tanıklık eden barış annesi Güler Buğday, asker Bahadır Aydın’ın annesi Emine Aydın ile görüştüğünde “Acımız Emine anayla aynı. Daha o sokağa girdiğimde onun çocuğu da bu sokaklarda yürüdü, Bahadır’ın ayak bastığı sokaklardı diye düşündüm. Acı gören acının ne olduğunu bilir” diyor. Emine Aydın ise, “Benim oğlum bana ölümlere karşı duyarlılığı öğretti” diyor. Cenazelerde, tuzu kurulara hesap soranlar çoğunluk kadınlar, o kadınları alkışlayanlar da…

Sadece ölüm yangını bizzat evlerine düşen kadınlar değil, çok geniş kadın kesimleri de bu ölümlerin nedenlerini tartışıyor. Artık batıda da yoksul kadınlar, yoksulluklarıyla savaşın bağını kurarak “yeter” sesini daha güçlü çıkarıyor. Gündelik hayatın zorluklarıyla savaş arasındaki ilişki daha çok kuruluyor. Kadınların hep “duygu” ile anılan savaş karşıtlıkları, giderek daha fazla politik bir içerik kazanıyor. 

Kadınların mahallelerde “barış için ses çıkarıyoruz” diye kurdukları standlarda, daha önce onları “teröristler kapımı çalamaz” diye kapılardan kovan kadınların bizzat standlara gelip “ben ne yapabilirim, bana da bir iş verin” dediğini öğreniyoruz. Ne olup bittiğini anlamak için kadınların “bir bilen” olarak gördükleri kadınları “hele gel de bir konuşalım” diye çağırdıklarını, yapılan ev toplantılarında kadınların ellerinde kesilmiş gazete kupürleri, köşe yazılarıyla katılıp birbirleriyle kıyasıya tartıştıklarını, tartışmanın sonucunu ise muhakkak “biz de burada bir şey yapmalıyız”a bağladıklarını öğreniyoruz. Kadınlar kocalarına “sen benim çocuğumu askere gönderemezsin” diye kafa tuttuklarını, bu tartışmaların ev içlerini de değiştirdiklerini anlatıyorlar.
Kısa erimde seçimin yapılıp yapılmayacağının tartışıldığı, uzun erimde ise nasıl kopuşlar yaşanabileceğinin tahayyül bile edilemediği günleri yaşıyoruz. Durum buyken, yönünü daha önce erişme olanağı bulamadığı kadınlara dönmeyen, tam da buluşma zamanıyken, konuşma, dert anlatma, ortaklaşma zamanıyken yapmayan bir barış mücadelesi barış için sadece “geç kalmış” olmaz. Yanlış da yapmış olur.

Geniş kadın kesimlerinin öfkesinin parlayıp sönen bir “duygu seli” olmaktan kurtulması, bu öfkenin doğru bir politik zemine oturtulabilmesi, bugün böyle düşünürken yarın yürütülen propagandalarla hissiyatının değiştirilmemesi için kadınların barış mücadelesinin öznesi olmasının önünü açabilecek hızlı örgütlenmeler yaratabilmemiz lazım. Bunun için çok hızlı atmamız gereken adımlar, yerine getirmemiz gereken sorumluluklar var. Enerjimizi geniş kadın kesimlerine nasıl ulaşırız sorusuna somut ve kapsayıcı cevaplar bulmak için harcamalıyız. Çünkü savaş cephesi, aslında tam da bunu yapıyor. Çünkü barış, başka türlü mümkün değil. 
 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa