Seçim kaygıları ve malum amaçlar
Fotoğraf: Envato
Seçime 54 gün kaldı. Ama seçime doğru günler azaldıkça “seçim güvenliği” endişesi de “seçim ertelenir mi” kaygısına evriliyor. Gerçi Kılıçdaroğlu, seçim güvenliği üstüne soruları, “Bunu tartışmak bile doğru değil. Seçimleri güvenlik içinde yapmalıyız. Sandıkları korumalıyız…” diyerek karşılıyor ama bu da tamamen bir “dilekten” ibaret!
Çünkü gerçekler öyle demiyor. Bölgede her gün yeni “Geçici Özel Güvenlik Bölgeleri” ilan ediliyor, kentlerde sokağa çıkma yasakları giderek daha da artıyor. Kırsal alanda ve kent merkezlerinde gündüz gözüne bile çatışmaların ortasında kalan sivil vatandaşlar, kadınlar, çocuklar yaralanıyor, hayatını kaybediyor. Kentlerin giriş çıkışları sıkı kontrol altında, milletvekilleri seçim bölgelerine giremiyor, sokulmuyor. Sivil katliamları, asker, polis, gerilla cenazelerinin artmasına paralel olarak, ırkçı şoven gösteriler, tepkiler, protestolar da yayılıyor.
Erdoğan-Davutoğlu ve hükümetlerinin, bu çatışmaları durdurmak için hiçbir girişimi olmadığı gibi, aldıkları önlemler çatışmaları büyütecek, yaygınlaştıracak etkenleri harekete geçirici mahiyette. Barış talebinde bulunan kesimlerden “silahların derhal susması” talebine karşı, bunun “bir oyun” olduğu, “silahların son terörist yok edilinceye kadar süreceği” yanıtını veren Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, çatışmaların durmasını, “PKK’nin silah bırakması”, “hatta betona gömmesi” şartına bağlıyor. PKK ise, bunu reddediyor; silah bırakma değilse de “silahlı unsurların Türkiye dışına çıkmasını”, “silahların susması” ve “sorunun çözümü için müzakerelerin başlaması” şartına bağlıyor.
Bu ortaya çıkan siyasi tablonun çıplak gözle görünen fotoğrafı. Ama gelişmelere daha yakından baktığımızda şunu da açıkça görürüz. Erdoğan-Davutoğlu ikilisi ve AKP, barışçıl koşullarda yapılan bir seçimin AKP’nin işine gelmediğini, tersine HDP’yi güçlendirdiğini tespit etmiştir. Bunu AKP propagandası 8 Haziran’dan beri açıkça söylemektedir.
Artık 1 Kasım 2015’in seçim günü olarak resmen de ilan edildiği şu günlerde; Erdoğan-Davutoğlu’nun bu seçime giderken amaçları açık seçik belli olmuştur:
1-) 7 Haziran Erdoğan’ın ve takımının başkanlık hayallerini gömmüştür. O da “fiili başkanlık yapacağını” ilan etmiştir. Bunu da mevcut koşullarda koalisyon hükümetleriyle yapamayacağını bildiğinden, AKP’nin tek başına iktidarında “fiili başkanlık” yapmak için, erken seçim dayatılmıştır. Bu yüzden Erdoğan-Davutoğlu ekibi, bu seçimde, en azından AKP’nin tek başına iktidar olmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Bunun şartı ise HDP’nin barajın altında bırakılmasıdır.
2-) Erdoğan-Davutoğlu ekibine göre; 7 Haziran Seçimi barışçıl koşullarda bir seçimdi ve bu seçim AKP’yi değil HDP’yi güçlendirmiştir. Öyleyse bu seçime gerilimli, halkın iradesinin serbestçe belirlendiği değil, tersine gerilimlerin, çatışmaların halkı köşeye sıkıştırdığı, “Ya AKP iktidarı ya da kaos, savaş” tercihine zorlandığı koşullarında gidilmelidir!
Kısacası AKP, halkı; bölgede de batı illerinde de “Ya AKP’ye oy vereceksiniz ya da size huzur yok!” kıskacında seçime götürmeyi seçim stratejilerinin merkezine koymuştur.
Bu gerçekler ışığında bakıldığında, Erdoğan-Davutoğlu ekibinin ve hükümetlerinin, çatışmaları durdurmalarını beklemek hayaldir. Onların, en azından “seçim güvenliğini sağlıyoruz” adı altında halkın serbestçe oy kullanmasını önlemeyi amaçlayan girişimler yapacaklarını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Bu yüzden de “seçim güvenliği” talebi, çatışmaların durdurulması ve çözüm müzakerelerinin başlaması için bölgede koşulların “normalleştirilmesi” için gerekli adımların atılması talepleri doğrultusunda atılacak adımlarla bağlantılıdır. Aksi halde “seçim güvenliği”nden söz edilemez. Ve bu da malum güçlere “seçimi ertelemek” için dayanak fırsatı sağlar.
Çünkü Erdoğan-Davutoğlu’nun ajandasında, en azından son seçenek olarak, “seçimin ertelenmesi” seçeneğinin olmadığını söylemek için aşırı saf olmak gerekir.
Bu elbette kolay alınacak bir karar değildir. Bu yüzden de bu karar için çatışmaları, örneğin Kılıçdaroğlu’nun da “Bu koşullarda seçim olmaz” düzeyine taşıyabileceklerini söylemek hiç de abartı olmaz. İktidara gelemeyeceklerini görürlerse, bu son seçeneğe sarılacaklarını, böylece “saray darbesi” girişimlerini son aşamasına kadar götüreceklerini söylemek yanlış olmaz.
Gelişmeler şunu açıkça göstermektedir ki, Erdoğan’ın başkanlık hayalleri tamamen gömülmeden ülkede siyasetin az çok istikrarlı hale gelmesi beklenemez.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00