Yurttaşı fişlemek
Gecikmeli de olsa, öncelikle şunları yazmak istiyorum:
Birincisi, seçim hükümetinde yer almayı reddeden Levent Tüzel’i kutluyorum. İkincisi, o yarbayın acı içinde tabuta kapanıp söylediklerini doğru ve yerinde buluyorum. Üçüncüsü, nesnel bilgiyi dürüstçe vermeyi ilke edinmiş dünyanın saygın haber ajanslarından biri olan Vice News’un muhabirlerinden iki İngiliz gazetecinin Diyarbakır’da tutuklandıktan sonra, yaz sıcağında yurdun en çekilmez cezaevlerinden biri olan Adana Cezaevi’ne gönderilmesini insanlığa aykırı bulduğumu beyan ediyor, kısa süreli de olsa bu iki gazeteciye revâ görülen zulmü protesto ediyorum. Bilinmeli ki, yabancı basına karşı bu tür davranışlar, ülkemizin saygınlığını zedeler. Buna kimsenin hakkı yoktur.
*
Gazetelerin verdiği habere göre, geçen hafta Türkiye tarihinin hükümet eliyle yapılan en kapsamlı fişleme ağı başlatılmış oluyor. Başbakanın imzasını taşıyan ve valiliklere gönderilen gizli bir genelgeyle hükümet, bütün kişi ve kurumları, yani dernekleri ve sivil toplum kuruluşlarını izlemeye girişmiş. Bu genelgeyle emniyete, jandarmaya, başsavcılığa ve MİT’e, bütün yurtta “fişleme” yapma talimatı verilmiş. İllerdeki olayları raporlaştırmak için valiliklere gönderilen formlarda, hemen herkesin fişlenmesi anlamına gelecek olan hedef kitle şöyle belirlenmiş: Dernekler, sivil toplum kuruluşları, sözde halk meclisleri, yerel basın, internet siteleri ve sosyal medya…
1960’lı yılların başında, Türkiye’de fişlenmiş kişilerin sayısı birkaç yüz dolayındaydı; onların da çoğunluğu “müseccel” denen komünistlerdi. Bu sayıya, “darbeci” olduğu varsayılan 50-60 kadar ırkçı/Turancı eklenirdi. 1960’lı yılların ortalarından başlayarak öğrenci hareketleri yoğunlaşınca fişlenenler katlanıp durdu. 12 Mart 1971 Darbesi dönemine gelindiğinde, gözaltına alınanların sayısından da belli olduğu gibi, fişlenenler yüz binleri bulmuştu.
O dönemde ben de tutuklananlar arasındaydım. Size ilginç bir gerçeği anlatayım:
Avukatım, dosyamın ilk cümlesinde “Kürt asıllı” olduğumun belirtildiğini söylemişti. İnanamadım. Babam Fazıl Say, tanınmış aydınlar çıkaran Erzurumlu bir ailenin, annem ise Edirneli bir kurmay subayın çocuğuydu. Felsefe öğretmeni annem ve matematik öğretmeni babam, örnek birer eğitimci olarak tarihe geçmişlerdir.
Peki, bu raporu hazırlayanlar, benim “Kürt” olduğum yalanına neden gerek görmüştü? Bunu bilmeyecek ne var? “Kürt” demek, cezanın katlanarak verilmesini istemek demektir.
Darbe döneminde memleketin manzarası işte böyleydi. Şimdiyse yukarıdaki gazete haberine dayanarak yazdığım gibi, durum bin beter!
Evrensel'i Takip Et