Tek yol barış siyasetine dönmek!
Fotoğraf: Envato
Türkiye’yi acıya, hüzne boğan ve endişeleri yoğunlaştıran son haber Dağlıca’dan geldi.
Genelkurmayın açıklamasına göre, “yol temizliği” yapan iki zırhlı askeri araca yönelik 6 Eylül’de saat 15.00 sıralarında yapılan mayınlı saldırılar sonucunda, çok sayıda asker hayatını kaybetti ve yaralandı. Genelkurmay hayatını kaybeden ve yaralanan askerlerin sayısı hakkında bu yazı yazılana kadar bir rakam vermemişti.
Cumhurbaşkanından başlayarak siyasiler tarafından verilen demeçler… “Teröristler en ağır biçimde cezalandırılacak”, “Misliyle karşılık verilecek”, “Son terörist teslim olup silahını bırakıncaya kadar mücadele sürecek”… klişeleri etrafında yapılan açıklamalar… ”Güvenlik toplantıları”, iptal edilen rutin toplantılar … Gazetelerde “Hain pusu” manşetleri,… televizyon kanallarında, sadece üzülenler, olup bitenden endişe duyanlar kendileriymiş gibi hazırlanmış “edebi” metinler… Ve toplumun acılarını, endişelerini istismar etmek üzere sokağa çıkan ırkçı-şoven, Kürt-Türk çatışmasından rant sağlama amaçlı gruplar, hoşa gitmeyen televizyon kanalının, gazetelerin hedef gösterilmesi ve bu hedefe saldırılar yapan bindirilmiş kıtalar!...
Çeyrek yüzyıldan beri çatışmaların arttığı, ölümlerin yoğunlaştığı her dönemde tanık olduğumuz bir “toplum tablosu” ile bir kez daha karşı karşıyayız.
Yani sonuçları, çeyrek yüzyıldan beri benzer durumlarda olduğu gibi, çatışmaları, çatışmaların sonucu olarak ortaya çıkan hayatını kaybeden, yaralanan askerleri, ölümlerin, öldürülenlerin yol açtığı acıları, üzüntüleri konuşuyoruz. Ama bu sonuca yol açan nedenlerini, bu sonuçlara hangi politikaların sonucu olarak gelindiği tartışmaya yanaşılmıyor, Hatta bunun tartışılmaması için özel çabalar harcanıyor.
Oysa dünyaya az çok gerçekçi açıdan bakanlar biliyorlar ki; hiçbir çatışma, hiçbir savaş sadece çatışma çıksın, savaş olsun, insanlar ölsün, yaralansın diye yapılmaz. Tersine “Her savaş siyasetin silahlarla devam ettirilmesi”dir. Bu yüzden de asıl olan, savaşın kendisi ve sonuçları değil, bu savaşın hangi siyasetin devamı olduğudur. Ve bu siyasete, savaşı, çatışmayı ortaya çıkaran, siyasi amaçlarına silah kullanarak varmayı amaçlayan siyasete karşı mücadele olmadan (Ve bu siyasete dayanak yapılan nedenler ortadan kaldırılmadan) savaşları, çatışmaları durdurmak da olanaklı olmaz.
Bundan iki ay öncesine kadar, üç yıldan beri bu ülkede çatışmalar olmuyordu; asker de gerilla da ölmüyordu; yaralanmıyordu. Çünkü siyaset; “çözüm süreci” etrafında yapılan girişimlerle, çeyrek yüzyıldır (aslında yüz küsur yıldır) savaşın, çatışmaların nedeni olan, “Kürt sorununun çözümü”ne ilişkin savaşı değil “barışçıl yöntemleri” öne çıkarıyordu.
Bu “çözüm süreci”, 7 Haziran Seçimi öncesinde, Cumhurbaşkanı tarafından “Kürt sorunu yoktur”dan başlayıp, “Çözüm süreci de buzdolabındadır”a getirilmesine paralel olarak gerilimlerin arttığı ve çatışmaların başladığı bir evreye taşındı. Ve iki aydan az bir zamanda da bu her gün yaşlı çocuk, kadın erkek, sivil asker çok sayıda cenazenin kaldırıldığı,
yüz binlerce insanın yaşadığı kentlerde sokağa çıkma yasaklarının birkaç gün sürdüğü günlere gelindi.
Yani bugüne kendiliğinden gelinmedi; tersine siyaset “çözüm süreci”ni ilerletmekten vazgeçip, siyaseti silahlarla devam ettirmeye karar vermiştir.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki akşam bir televizyon kanalında; “Eğer bir parti 400 milletvekili kazansaydı (Bu parti AKP’dir) bu olaylar olmazdı!” diyerek siyasetleriyle çatışmalar, cenazeler, kentlerde savaşa dönüşen müdahaleler… arasındaki doğrudan ilişkiyi itiraf etmiştir.
Evet, Dağlıca’daki saldırı ve çok sayıda askerin hayatını kaybetmesi, bütün dikkatleri bu vahim olaya çekmiştir ama Cizre’de günlerdir süren sokağa çıkma yasağına, yüz binlerce nüfusu olan Diyarbakır’ın merkez ilçesi Sur’da sokağa çıkma yasağına kadar gelinmesi; polis, asker ve gerilla ölümlerinin artmasıyla yarışan sivil ölümler, önceki gece Hürriyet’e yönelik bir AKP milletvekilin öncülüğünde yapılan saldırıya varan basına yönelik baskılar aslında siyasetin artık silahlarla ve silahların gölgesinde devam ettirileceğinin göstergesidir.
Oysa barış için öncelikle silahların susması ve “Son terörist teslim oluncaya kadar mücadeleye devam” gibi çeyrek yüz yıldır sadece ölümlere, büyük acılara yol açan tutumlara pirim vermemek gerektiği apaçıktır. Onun için, bugün ülkenin az çok geleceğini, birliğini, bütünlüğünü düşünen herkes ellerin tetikten çekilmesini istemekte, “Acil barış” demektedir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00