Hekimden kurşun olmaz
Fotoğraf: Envato
Hekimden kurşun yaratılmak istenen kesif günlerden geçiyoruz. Farkında mıyız?
Yaralı bir insanı tedavi etmek isterken güvenlik güçle-rince başına silah dayanmış hekim sizce hangi kıtada yaşıyordur? Asya, Afrika, Avrupa?..
Hastane acil servisinin tek nöbetçi doktorunun güvenlik güçlerince “arkadaşlarının yaralanması gerekçesiyle” silah zoruyla olay mahaline götürülmek istenmesine sizce hangi ülkede rastlanmış olabilir? Sudan, Suriye, Yemen?..
Resmi kıyafetiyle hastanede görevi başında beklerken gözaltına alınmak istenen, yetmedi darp ve cebir edilen bir hekim bu ülkede yaşamış olabilir mi?
“112 ambulans ekiplerinde görevli sağlık personelleri çatışmalı ortamda ölüm riski altında görevlerini yapmaya çalışırlarken, ambulanslara kurşun isabet etmiş, bir ATT görevlisi boynundan yaralanmış, yaralıya müdahale etmek isteyen doktorun başına güvenlik güçlerince silah dayatılmış, sağlık personelinin yaralılara tıbbi müdahale yapmaları güvenlik güçlerince engellenmek istenmiştir.” Bu cümle sizce hangi ülkenin tabipleri birliğince bir basın açıklamasında söylenmiş olabilir?
“Bir hakikat en iyi gözönünde saklanır” sözünü doğrularcasına bu gerçeklik bize ait. Burası Türkiye...
Oysa hekim meslek örgütü TTB’nin de basın açıklamasında belirttiği üzere “Silahlı Çatışma ve Diğer Şiddet Durumlarına ilişkin Dünya Tabipler Birliği Kuralları’nda” şöyle denmektedir. “Hükümetler, silahlı güçler ve elinde güç bulunan diğerleri, doktorların ve diğer sağlık profesyonellerinin silahlı çatışma ve diğer şiddet durumlarında ihtiyacı olan herkese bakım verebilmesini sağlamak üzere Cenevre Sözleşmelerine uygun hareket etmelidirler. Bu yükümlülük, sağlık personelinin ve sağlık tesislerinin korunması gerekliliğini de kapsar.”
Soru şu: “Nereye gidiyoruz?”
Günlerdir sokağa çıkma yasağı nedeniyle kendi evleri hapishaneye çevrilen, yetmedi evlerinin damında keskin nişancılar tarafından öldürülen insanlar için kapalı ezaevi kılınmış o yuvalarda öldürülmüş bebekler mutfakların morg kılınmış buzdolaplarında bekletiliyor, haberimiz var mı? Hastaneye gitmek yasak, ambulans yasak, cenazeyi defnetmek yasak!..
İşte böyle bir ortamda aralarında Ağrı Tabip Odası başkanının da bulunduğu 13 kişi görevlerinden uzaklaştırıldı. Gerekçe “Suruç’ta öldürülen 33 genci hatırlamak, anmak.” İnanacak mıyız?
Çok açık bir şekilde hekimler, sağlıkçılar bir bütün olarak militarizmin parçası haline getirilmek isteniyor. İzin verecek miyiz?
Ülkenin bir bölgesinde keskin nişancılar kol geziyor. Sağlık çalışanlarının görev yerlerine gitmeleri engelleniyor. Görevi başında hekimlere “devlet envanterinden” silahlar doğrultulu-yor. Susacak mıyız?
Bir yaralıyı tedavi etmek isterken başına devlet demirbaşından silah dayatılıyorsa hekimin, hemşirenin vay halimize! Yarın ülkenin her bir yanında kimi yatan hastaların damarımdaki serum, takılan kan aynı kişilerce çekilirse veya sağlıkçıların silah zoru ile çekmeleri dayatılırsa şaşırmamak gerekiyor. Nereye gidiyoruz? Hekimlerin, cümle sağlıkçıların kurşuna evrilmesine izin verecek miyiz?
İşte böyle bir ortamda ülkenin geri kalanında mülteciler ölüyor, görmeye hazır mıyız? Ülkenin en büyük kentlerinden İzmir’de fuar alanı ve oradaki ağaçların gölgesi belediye ve valilik tarafından mültecilere yasaklandı, susacak mıyız? Bir yanda “Japonya’nın başkenti Tokyo’da cami inşa etmek için minarelere baz istasyonu kurdurtan” Diyanet İşleri Başkanlığı, öte yanda “Mülteciler kullanıyor diye tuvalet ücretlerini 1 TL yapan bir cami”. Utanmayacak mıyız, sıkılmayacak mıyız,?
Ne oldu bize? Her evde bir misafir odası varken mülteciler sokakta ve ölümüne gidiyorlarsa denizaşırı, sözün bittiği yerdeyiz.
Ama yılgınlık yok, değil mi! 2007 yılında Türkiye Barışını Arıyor Konferansının kapanış konuşmasında Büyük Kürt romancısı Mehmet Uzun’un kapanış konuşması bu konuda zihin açıcı. “İnsanlık tarihinin bize öğrettiği hakikatlerden birisi de şudur: Hiçbir siyasal ya da toplumsal atılım, değişim ve yenileşme umudu olmadan gerçekleşemez. Umut, imkansız bir sevda değil, imkansızı gerçeğe dönüştürecek bir yol haritasıdır.”
Evet, hakikatlerin karıştığı, yarıştırıldığı, görülmez kılınmak istendiği günlerden geçiyoruz. Oysa Andrew Crumey’in de dediği üzere “Birden çok hakikatin olduğunu söylemek hakikatin olmadığını söylemek değildir.” Yeter ki hakikatleri birbirimize anlatmaktan, paylaşmaktan uzak durmayalım, “menfi değil müspet barışı” inşa edelim.
Sağlıcakla kalın.
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29