‘Meselelerimizi biliyoruz’ meselesi (2)
Kirvem,
Geçen haftaki mektubumda, başımızın başı Davutoğlu’nun ülkemizdeki Alevi önderlerine Ankara’da verdiği bir yemekte; sadece Alevilerin değil, aynı zamanda da memleketimizin irili ufaklı diğer sorunlarına da bir bakıma “yabancı” olmadıklarını belirttiği o konuşmasına değinip, bu konuda iki satır karalamıştım; şimdi bıraktığımız yerden laflamaya berdevam!
Söze, kapı yerine bacadan dalıp paldır küldür söylemem gerekirse; diyeceğim o ki, “Meselelerimizi biliyoruz” diyen bu muhterem şahıs, ülkemizin “bal dök yala” temizliğindeki sokaklarında yalnız başına sürten, işsiz, güçsüz “gariban” vatandaşlarımızdan biri olmayıp, tam aksine nüfusu neredeyse bugün yarın seksen milyonu sollamaya namzet bir memleketin başının başıysa, ehh o zaman bu kısacık cümleyi mercek altına alıp üzerinde yarım porsiyon daha fazla düşünüp, bu bapta kafa yormak galiba elzem!
Kirvem, şu anda vatan sathında kanla, gözyaşlarıyla yoğrulan olaylara bakılırsa; anlaşılan o ki, hemen neredeyse her konuda ve de her şeye “maydanoz” olup, dolayısıyla ülkemizin sorunlarını bildiğini beyan eden yetkili “dil” lerin buyurdukları bu lafların tümü, ya fasa fiso, ya da cılk yumurta kıvamında!
Çünkü bir taraftan “Meselelerimizi biliyoruz” diye ahkam kesip, öte taraftan da on üç yıllık iktidarlarının ardından, nihayet gele gele tam da şu günlerde “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” türküsünü milletçe söyleyip çığırdığımıza göre, demek ki bu bizim “muhterem zevat”ın yanı sıra, keza başında bulundukları “kadro”ların meselelerimizi bildiğini beyan eden bu cafcaflı sözleri “kanun hükmündeki kararname”lerden ziyade; sanki günlük, sanki gelip geçici bir arabesk şarkı formatında!
Öyle ya da böyle, gerçek olan şu ki, saçlarını değirmen yerine ülkemizin şurasında veya burasındaki yüksek mevkilerindeki “koltuk”larında ağartan, kırmızı halılar üzerinde sekerek yürümeyi “yaşam biçimi”ne dönüştürmüş “siyaset erbabı”nın kahir ekseriyeti, aslında meselelerimizin neredeyse tümünün başlıca nedenlerini az-çok, hatta bal gibi bilirler ama, sorunlarımızı çözmek için ayaklarına takılan “milli hassasiyet” zincirinden, bunun bürokratik “prangası”ndan kurtulmayı beceremedikleri için milletçe hep yaya kalıyoruz!
İşte yine kurbanlık koyun misali mal meydanda!
Yani?
Yani ülkemizin en önemli meselesi olan Kürt sorununu, cumhuriyetimizin kurulduğu ilk yıllarından itibaren devreye sokulan “tek”çi zihniyet sayesinde giderek içinden çıkılmaz boyutlara ulaştırdığımızı, daha da açık ifadesiyle söylemek gerekirse milli politikalarımızın temel dayanağı olan ret, inkar ve asimilasyona endeksli olmazsa olmaz kuralları mucibince bu günlere taşıdığımızı yine bal gibi bilirken, öte yandan Kürtlerle ilgili meselenin bizatihi kendi milli politikamızın ürünü olduğunu ne hikmetse bir türlü kabul etmeyip, dolayısıyla suçu başkalarına, kısacası “öteki”lere yüklemeyi hüner belliyoruz!
Nitekim yıllar yılı aynı “milli fasit daire” içine hapsolduğumuz bu tekçi zihniyetin giderek pabucunun dama atıldığını, demode olan bu çağ dışı davranışlarımızın tüm inatlarımıza rağmen iflas ettiğini yıllardan beri çeşitli vesilelerle, özellikle de tam da şu günlerde, şu saatlerde bir nevi açık hava hapishanesine çevirdiğimiz Cizre’de yüz yirmi bin insanımızı evlerine kilitleyip, hatta aç, susuz bıraktığımızı göz göre göre alenen ve de “resmen” gördüğümüz halde, yine de bu “marazi” huyumuzdan vazgeçmediğimiz için başımızı rahat bir yastığa koyamamanın ızdırabını yaşayıp duruyoruz...
Vee analarımızın akan gözyaşlarının günün birinde durması için ellerimizi Allah’a açıp yalvarırken, bunun beyhude bir dua olduğunun da ne yazık ki farkına varamıyoruz!
Aslında “Meselelerimizi biliyoruz” diyen bu “devletlu”lar, gerçekten de ülkemizin meselelerini çözmekten yana zırt pırt ellerini veya gövdelerini taşın altına koymaktan yana dem vurup, keza milletimizin refah ve huzuru için gerektiğinde “kefen” giymektense, bunun yerine bir gıdım, bir dirhem samimiyet gösterip, dahası da milletin yüce çatısı altında “namus ve şeref”lerini de hesapça işin içine katıp, böylece ettikleri yeminlere sadık kaldıklarında, o zaman ülkemizin kimi sorunları belki de yavaş yavaş da olsa hafiften hafife buharlaşır mı kim bilir Kirvem!
Evrensel'i Takip Et