14 Eylül 2015 01:00

Yarın çok geç olabilir!

Yarın çok geç olabilir!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cami minarelerinden ezan sesi yerine sokağa çıkma yasağı anonslarının yükseldiği günlerden geçiyoruz. Diyarbakır pazar sabahına tarihi Ulu Cami’den yükselen Sur’da sokağa çıkma yasağı ilan edildiği anonsuyla uyanıyor. Bir hafta önce sokağa çıkma yasağı ilan edilen bir ilçeye tekrar yasak getirenler acaba neyin peşinde?
Evet, Kürdistan’ın birçok kentinde ardı sıra sokağa çıkma yasağı kararlarını verenlere soruyoruz: Cizre’de yapılandan öte daha ne yapabilirsiniz?
Dokuz günlük ablukadan sonra dün (cumartesi) girebildiğimiz Cizre, adeta savaştan çıkmış gibiydi. Ama yirmiden fazla sivilin katledildiği saldırılara rağmen Cizre halkı dimdik ayaktaydı. Kentte ‘huzur operasyonu’ yapanların çekilmesiyle kendileriyle dayanışmak için gelenlerle kucaklaşan Cizre halkının mesajı çok netti: “Baskılara, katliamlara boyun eğmeyeceğiz. Kendi kimliğimizle diğer halklarla barış içinde ve özgürce yaşama mücadelesini sürdüreceğiz.”
Sadece Cizre ve Sur değil; Varto’dan Silvan’a, Lice’den Yüksekova’ya kadar her defasında aynı şeyi deneyip farklı sonuç bekleyenlere halk hep aynı cevabı verdi; İrademi teslim alamazsınız! Ama madem Saray’ın saltanatının devamı için bir savaş hükümeti kurulmuş ve “Başlarını ezeceğiz” diyen kelle avcısı bir İçişleri Bakanı atanmıştı, operasyonlar devam etmeliydi. Devam etmeli ki, Türk ve Kürt gençleri ölmeli ve milliyetçi-ırkçı saldırılara zemin hazırlanmalıydı. Sonra Saray’ın fedailerinden oluşan Osmanlı Ocakları gibi çeteler sokağa salınmalı, çatışma ve kaos toplumun içine de yayılarak tek başına iktidarın yolu açılmalı ve toplumun kurtarıcı olarak saraya sarılması sağlanmalıydı.
Cizre Belediye Eş Başkanı Leyla İmret gibi en yüksek oyla seçilen belediye başkanları, atanmış İçişleri Bakanı tarafından hiçbir hukuki dayanağı olmayan, sadece havuz medyasının çarpıtma haberlerine dayanan bir kararla görevinden alınıyor. HDP’nin silahların susması ve müzakere masasına dönülmesi çağrısına KCK, adım atmaya hazır olduğunu söylerken Saray ve başveziri “Silahlarını bıraksınlar, teslim olsunlar. Tek çözüm bu” diyerek çözümsüzlükte ve savaş politikalarında ısrar edeceğini ilan ediyor. Sorunun siyaseten çözülme zemini ortadan kaldırılıyor. Ardından yaşanan çatışmalarda yaşamını yitiren asker ve polis cenazeleri, Osmanlı Ocaklarının başını çektiği sarayın fedaileri tarafından batıda Kürtlere ve HDP binalarına saldırı ve linç girişimlerinin gerekçesi yapılıyor. Bu saldırıların örgütlü çeteler üzerinden organize edilmiş olsalar da Cizre başta olmak üzere Kürdistan’ın birçok kentinde Türk halkı ile ortak bir gelecek kurma duygusunu zedelediği ve kırılmalar yarattığı da bir gerçek. Ama bizim bu politikayı sorgulamamız ve ülkeyi bölünmeye götüreceği uyarısını yapmamız bile, hakkımızda cumhurbaşkanına hakaretten dava açılması için yetiyor.
Gelinen yerde baskı, yasak ve operasyonlar nedeniyle Kürdistan’ın birçok kenti patlamaya hazır. Ülkenin batısında ise birlikte yaşama zeminini sürekli kemiren bir tedirginlik yaşanıyor. 1 Kasım seçimlerine giderken -ki bu koşullarda seçimlerin olup olmayacağı ya da yapılacak seçimlerin halkın iradesini ne kadar yansıtacağı tartışmalıdır- ülke bir yol ayrımına gelmiş bulunuyor. Ya kendi iktidarlarını bırakmamak için ülkeyi savaşa sürüklemekten, halklar arasında düşmanlık tohumları ekmekten çekinmeyen sermayenin en gerici güçlerinin bu saldırılarına boyun eğeceğiz. Ya da bu ülkede yaşayan halklar, her milliyetten işçi-emekçiler olarak barış içinde, eşit haklar ve kardeşlik temelinde yaşayacağımız bir geleceği kurma mücadelesinde birleşeceğiz.
Bugün için üçüncü bir yol yoktur. Ve birlikte bir gelecek kurabilmek için atmamız gereken ilk adım, burjuva gericiliğin bu en saldırgan biçiminin kuşatması altındaki Kürt halkından yükselen çığlığa kulaklarımızı kapatmamak, onun sesinin ülkenin dört bir tarafında yankılanmasını sağlamaktır.  Bunun için ‘Barış Bloku’ gerici kuşatmaya karşı zaman kaybetmeden bütün yerellerde harekete geçip barış ve kardeşlik sesini yükseltmelidir. Geçtiğimiz günlerde aydınlar tarafından yapılan silahların susması ve müzakere masasının kurulması çağrısı gibi adımlar bütün emek, barış ve demokrasi güçleri tarafından sahiplenip büyütülmezse yarın çok geç olabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa