Barış talebi ve işçi sınıfı
AKP, tıpkı 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi, 1 Kasım stratejisini de HDP’yi kriminalize etmeye dayandırıyor. Üstelik bu kez hedefte sadece HDP değil, seçmenleri de var. Antalya Gündoğmuş Belediyesinin AKP’li başkanı kent merkezindeki panoda yayımlanan mesajında “Camide namaz kılıp HDP’ye oy veren Kürt benim kardeşim olamaz. Kardeşlik yüce bir makamdır. Alçaktan kardeş olmaz. HDP’ye gönülsüz oy veren korkaktır. Gönüllü oy veren ise alçaktır” ifadelerine yer veriyor.
Parlamentoda 80 milletvekili, kabinede 2 bakanı olan bir siyasal partiyi açıktan “terörist” ilan eden bu vb. yaklaşımlar, hukuk tanımazlığı bir yana, doğrudan toplumsal barışı ve barış talebini hedef alıyor. AKP bunca yıldır toplumsal kutuplaştırma yoluyla güvence altına aldığı iktidarını korumak için bu kez çok daha derin ve tehlikeli bir kamplaşmadan medet umuyor.
HDP 6 milyon seçmeniyle birlikte silah ve şiddetle özdeşleştirilmeye çalışılıyor. Oysa Metropoll araştırma şirketinin yaptığı çalışmanın sonuçları HDP seçmeninin yüzde 84’ünün Demirtaş’ın, “PKK şartsız/koşulsuz silah bırakmalıdır” çağrısını desteklediğini gösteriyor.
Bilinçli olarak sürdürülen bu politikalar, 7 Haziran sonrası pompalanan şovenizmin de etkisiyle doğrudan Kürt kimliğinin hedef haline gelmesine yol açıyor. Yöresel Kürt kıyafeti ile poz vermek linç gerekçesi haline getirilirken, saldırganlar serbest bırakılıp saldırıya uğrayana ise soruşturma açılıyor.
Irkçı saldırıların başlıca hedefi ise Kürt işçiler. İşçiler başta Polatlı, Beypazarı, Mudurnu olmak üzere birçok yerde saldırıya uğrayıp kentten kovulurken “sağduyu” çıtası öldürülmemiş olmalarıyla sınırlandırılıyor.
Öte yandan bu akıl tutulmasına son vermek bakımından en büyük görev de yine işçi sınıfına ve mücadeleci sendikalara düşüyor. İki sebeple:
Birincisi; hem sınıf kardeşlerinin ırkçı saldırıların hedefinde olması, hem de savaş politikalarının gasbettiği sınıfsal çıkarları doğrultusunda işçi sınıfı bu meselenin doğrudan tarafıdır. Gelen cenazelerin tümü yoksul halkın, emekçilerin evlatlarıdır.
İkincisi ise, işçi sınıfının bu çatışmalara son verme ve ölümleri durdurabilme gücü bulunmaktadır. Yaratılan şoven iklim, hükümetin politikasını aslında desteklemeyen pek çok kesimin bir araya gelmesini ve ortak tutum almasını engellemektedir. Böyle bir ortamda işçilerin sınıf talepleri etrafında birleşebilme gücü, barış talebini ortaklaştırabilmenin de güvencesidir.
Evrensel'i Takip Et