Zayıf AKP iktidarı=Fiili başkanlık mı?
Fotoğraf: Envato
Önceki gün 13 “en büyük” meslek örgütü yöneticilerinin, patron sendikalarının ve sendika bürokratlarının çağrısıyla ve Hükümet ve AKP’nin desteği ile yapılan milyonların beklendiği yürüyüş, kendi ifadelerine göre, “on binlerin katıldığı” bir “bayrak yürüyüşü” olmakla sınırlı kaldı.
Yarın yapılacak Yenikapı’daki “Erdoğan-AKP şovu”nun da beklendiği gibi geçmeyeceğinin işaretidir bu. Çünkü, gerek bayrak istismarcısı çevrelerin çağrılarına gerekse Hükümet destekli şovlara halk artık eskisi gibi itibar etmemektedir. Dahası bu eylemleri AKP’nin seçim kampanyası startı olarak kullandığını da halk artık fark etmeye başlamıştır.
Ve yarınki mitingden sonra AKP seçim kampanyasını fiilen başlatacaktır. Burada merak edilen konulardan birisi ise, Cumhurbaşkanının 1 Kasım seçimi kampanyasına nasıl katılacağıydı! Ama geçtiğimiz günlerde bu merakımız giderildi! Cumhurbaşkanının yine Saray’da “muhtar toplantıları”, “halkla buluşma”, “açılış vb. törenler” adı altında AKP’ye tam destek amaçlı bir seçim kampanyası yürüteceği Saray’dan açıklandı. Kampanyanın da 3-4 Ekim günlerinde Belçika ve Almanya’da başlatılacağı belirtildi. Ama Cumhurbaşkanı 3-4 Ekim’i bile beklemeden seçim kampanyasını, Cumhurbaşkanı sıfatıyla çağrıldığı (Çağırtıldığı demek daha doğru) toplantılarda hedefinin en başına HDP ve Selahattin Demirtaş’ı koyarak başlattı bile!
Davutoğlu ve AKP yöneticileri seçim listeleri ve bürokratik işler ve parti içi dengelerle uğraşırken o, seçim kampanyasını başlatmakla da kalmadı; 1 Kasım seçiminde ana temanın, “istikrar” (AKP’nin tek başına iktidarı demek bu) olması gerektiğini bir hafta önce ilan etti!
7 Haziran seçiminden önce de böyle yapmıştı. AKP ve Davutoğlu henüz seçimle ilgili bir şey söylemeden; meydanlara, yandaş TV kanallarına çıkmış, AKP’nin seçimde asıl temasının, “Başkanlık sistemini getirmek için 400 milletvekillik bir güç istemesi” olduğunu ilan etmişti. Sonra da AKP’yi ite kaka bu mecraya sürüklemişti.
Şimdi de daha AKP seçimde hangi temayı işleyeceğini belirlemeden Cumhurbaşkanı Erdoğan; bu seçimde; “İstikrarlı bir hükümet için, AKP’nin tek başına iktidar olması için halktan oy istenmesi gerektiğini” ilan etmiştir.
Yani Cumhurbaşkanı, 1 Kasım’da yapılacak seçimde AKP’nin halktan, “Ülkenin sorunlarını şöyle çözeceğiz, memleketi şöyle düzlüğe çıkaracağız” diyerek değil diğer partilerle gerilimi artırarak “AKP’nin tek başına iktidarı için oy istemeyi” öne alan bir seçim kampanyası yapması için direktif vermiştir. Ki, örneğin çatışmaların yoğunlaştığı, cenaze törenlerinin, silahların belirlediği bir siyasi ortamda seçime gitme de bu “İstikrar için AKP’nin tek başına iktidarı” saçmalığının mantıklı ve doğru olduğunu göstermek için de bir ihtiyaçtır!
Başkanlık sistemi için gerekli gördüğü 400 vekilin artık adını bile ağzına alamayan Erdoğan’ın “istikrar” kavramı etrafında oluşturmaya yöneldiği stratejinin, “fiili başkanlık sistemi” amacı ile bağlantılı olduğu da açıkça anlaşılıyor. AKP içindeki gücünü artırmasına karşın gelecekte ne olacağına pek de güvenemeyen Erdoğan, AKP’nin “zayıf bir tek başına iktidarı”nın kendisi için en elverişli sonuç olduğunu benimsemiş görünmektedir.
Üstelik bu “gerçekçidir” ve 7 Haziran’ın üstüne birkaç puan konarak başarılabilecek bir hedef gibi de durmaktadır.
Ancak bu da sonuçta “masabaşında” yapılan bir hesaptır ve her masabaşı proje gibi mimarlarını, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da edebilecek” handikaplarla doludur.
Elbette birinci handikap, AKP’nin iktidar olacak kadar vekil çıkaramama, hatta oylarının daha da düşmesi ihtimalidir. Bu AKP için bir “kıyamet senaryosu”dur. Ki, önceki gün bir TV kanalına çıkan Abdullah Gül’ün, siyasete dönüp dönmeyeceğine dair soruya, “Ben siyasi ihtirası olan birisi değilim ama ihtiyaç olursa bu konuşulur” demesinin yakın işareti 1 Kasım’da AKP’nin tek başına iktidar olacak sayıda vekil çıkaramamasıdır. Çünkü bu önce AKP’de bölünme, sonra Cumhurbaşkanının meşruiyetinin tartışmaya açılması demektir.
“Zayıf bir AKP hükümeti”nin ise Erdoğan’ın oyuncağı olma yanında ülkenin içinde bulunduğu büyük sorunlar karşısında çözümsüz kalacağı için de ömrü çok tartışılır olacaktır.
Bu sorunları süreç ilerledikçe tartışacağız. Ama burada şunu söyleyebiliriz ki, AKP için akan suları tersine çevirmek, bunu siyasetin iktidar ve silah gücüyle belirlendiği koşullarda yapılan bir seçimle başarmak bile son derece zordur.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00