Acıları kanıtlamak...
Fotoğraf: Envato
Haberi herkes farklı görebilir, tam tersi anlamlar çıkartarak da okuyabilir. Haberdar olursa… Uzun süredir haberdar olma ile ilgili sıkıntı yaşıyoruz. Penguen gösteren kanallar, insanlar ölürken atılan magazin başlıklar ile bambaşka bir dünyanın içindeyiz. Sonucu beğenilmeyince tekrarlanması emredilen 7 Haziran seçimleri öncesinde ve sonrasında da yazılı ve görsel kaynakların genellikle haberi vermeme, durum ayyuka çıkınca da farklı görme davranışı daha da öne çıktı. Haberdar olmanın yolu da sosyal iletişim kaynaklarına başvurma ve dikeyden yataya dönüşen bir ilişki içinde birbirini haberdar etme olarak yeni konumunu pekiştirdi. Beraberinde başka bazı sıkıntıları da getirmedi değil elbette. En önemlisi de haberlerin, haber görsellerinin ve dolayısıyla kaynakların güvenilirliği oldu, olmaya da devam edecek.
Özellikle Cizre’de yaşananlarla birlikte önce tümüyle kör olan iletişim araçlarının, birden duruş değiştirerek yatay haberleşme araçlarını karalama, değersizleştirme ve sindirmeye yönelik yayınlarıyla karşılaştık. Paylaşılan haberlerin bazılarında farklı olayların fotoğrafları kullanılınca(!) bu kez de o fotoğrafın/fotoğrafların gerçek olmadığını haykıran ve ölümleri örtbas eden haberlerin hedefi olduk. Haberdar etme davranışının farklı amaç ve hedeflerine ilişkin oldukça kapsamlı ve ilginç bir yazıda, Evrensel’in 20 Eylül 2015 tarihli sayısında Faruk Ayyıldız; “Sosyal medyada bilgi akışının azlığı ve karmaşasıyla fotoğraf kısa süre içerisinde yayılıyor. Ardından ‘AK troller’ dediğimiz, binlerce takipçiye sahip hesaplar devreye giriyor ve ‘Bu fotoğraflar Cizre’den, Silopi’den değil’ propagandası ile farklı bir gerçeklik yaratılıyor.”* diyerek, duyarlılık yaratma amacı taşıyanların da bu bilgi kirliliği arasında haberin kendisinin güvenilirliğine zarar verdiğini tartışıyor.
Bu bilgi kirliliği sosyal iletişim araçlarında da değişik biçimlerde tartışıldı. Birçok yorumda da, acının, ölümün kendinden çok, fotoğrafın aslında nerede çekildiğine vurgu yapan, tersinden bir okumayla başka “iyi niyetli”* vatandaşlar vardı. Acının kendisi tepkiye yol açmazken, fotoğrafın o acıya ait olmaması böylece sanki acıyı da yaşanmamış kılıyordu.
Faruk Ayyıldız’ın yazısını twitter’da paylaşınca sevgili Kerem Altıparmak bir yorum yaptı. Sanırım tüm tartışmaları da 140 karakterle sınırlı o yatay iletişim alanında çok anlamlı biçimde özetleyen, “Devletin hakikati özenle gizlediği yerde kimseyi yalanı paylaşmakla itham etmemeli zaten” cümlesi tartışmanın neresinde durduğumuzu, durduğunuzu da tanımlıyor.
Evet, devletler toplumları yönetiyor ve yönlendiriyor. Yönetme ve yönlendirmenin bir parçası da hakikati gizlemek, görünmez kılmaktır. Yatay iletişim araçları tam da bu hakikati görünür kılmanın yeni aracı olarak değerlidir. Fotoğraflı ya da fotoğrafsız, devlet Cizre’de sivilleri öldürmediğini kanıtlamak zorundadır. Hukukçuların dediği gibi, ispat yükümlülüğü devlete aittir. Bizler acılarımızı kanıtlamak zorunda bırakılmamalıyız. Çünkü biz o acıları yaşayanlarız, tekrarlanmaması için mücadele ederiz.
* http://www.evrensel.net/haber/261094/kurtlerle-savasin-yeni-ayagi-sosyal-medya-ve-dezenformasyon
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26