24 Eylül 2015

Futbol son tahlilde toplumun bir aynasıdır.
Ülkenin genel geçer toplumsal ve siyasal yapısında gerçekleşen değişimlerin yansıması futbol alanında net olarak görülür.
Bugünkü TFF yönetiminin doğrudan siyasal iktidar tarafından biçimlendirildiği, gölge federasyon başkanının aslında “damat” kontenjanından hareket ettiği spor medyasında çalışan herkesin bildiği ama çok az kişinin dillendirdiği gerçekler. Sadece TFF yönetimi değil, milli takımın teknik kadrosundan, alt kurullara kadar görev yapanların önemli bir kesimi mevcut siyasal iktidarın işaretiyle şimdiki makamlarına geldiler. Mesela, AKP’den milletvekili ve belediye başkanlığı adaylığına soyunup hiç birinde başarılı olamayan Kuddusi Müftüoğlu’nun Merkez Hakem Komitesinin (MHK) başına gelmesinin nitelikleri ve yeteneği ile değil, siyasal tercihinin sonucu olduğunu bugün futbolun derin kulislerinde konuşmayan hemen hiç kimse kalmadı. Sezonun 5. haftası sonunda hakemlerden Osmanlıspor dışında hiçbir kulüp memnun değilken MHK’ye yönelik eleştirilerin tonunun düşük olmasına bu nedenle fazla şaşırmamak gerekiyor.
Yeşil sahada kurallara uygun bir oyunun oynanması ve adalet dağıtması gereken hakemlerin maçlarda hata yapması futbolun doğasında var. Günümüzde iyice hızlanan futbol oyununda, sayısı 6’ya çıkartılan hakemlerin bile bazen gözden kaçırdığı ihlaller oluyor. Ancak hata ile memleketteki yaygın deyimle “eyyam” arasında önemli bir fark var. Sadece bu haftaki üç büyüklerin maçlarını tarafsız bir gözle izlemek bile hakemlik kurumunun düştüğü seviye hakkında bir fikir veriyor.
Trabzonspor-Galatasaray maçında Cüneyt Çakır, Fenerbahçe-Bursaspor maçında Barış Şimşek, Gençlerbirliği-Beşiktaş maçında Fırat Aydınus çaldıkları ve çalmadıkları düdükler ile adeta hakem nasıl olmamalı konulu canlı performans izlettiler. Dünyanın en iyi hakemlerinden biri olarak gösterilen Cüneyt Çakır’ın memleket sınırları içinde farklı, Edirne’nin ötesinde farklı maç yönettiği uzun zamandır dile getiriliyordu. Bu haftaki Trabzon-Galatasaray maçının ardından, Şota’nın kendine özgü üslubuyla, ironi dolu açıklaması, belki de Cüneyt Çakır nezdinde memleket hakemlik kurumunun en net özetiydi: “Ne diyeyim, dünyanın en iyi hocalarından biri. Çok kolay sarı kart veriyor, bu tarafa vermiyor. Çok zeki. Fazla konuşmak da istemiyorum bu konuda ama el penaltı. Görmüyor, görmeyebilir, ne yapalım ama veriyor, vermiyor, kendisi biliyor ne zaman verecek, ne zaman vermeyecek diye. Mutlu değilim kesinlikle hakemden ama tekrar söylüyorum, ne yapalım, dünyanın en iyi hakemi budur işte.”
Sorun tam da burada, memleket hakemleri uzun zamandır esen rüzgarlardan koku almayı bir uzmanlık haline getirdiler, dolayısıyla Şota’nın deyişiyle “Ne zaman verecek, ne zaman vermeyecek” kendileri biliyor ve “en zekileri” bunu oyunun akışı içindeki bir hata gibi gösterebiliyor.
Hakemler hakkında bu yazdıklarımı ağır bulanlara bu seneki Osmanlıspor maçlarını seyretmelerini öneririm. Memleket futbol düzeni nedeniyle üç büyükler dışındaki takımları genelde üç büyüklerle yaptıkları maçlarda izliyoruz. Diğer takımların kendi aralarında yaptıkları maçlar medyada da, spor programlarında da kendine yer bulamıyor. Ligin yeni fenomeni Osmanlıspor’da bu sessizlik içinde yoluna devam ediyor. Osmanlıspor bildiğiniz gibi “Osmanlı Ocaklarının” futboldaki karşılığı. Gökçekgillerin bu proje takımının seyircisi belediye çalışanları ve maç öncesi mehter marşları çalan ekiple sınırlı ama belediye kaynaklarının aktarılması nedeniyle, çoğu süper lig takımından daha zengin. Osmanlıspor, belli ki hem federasyon hem de hakemler tarafından iktidarın desteğini alan takım olarak kabul edilmiş. Nitekim tekrarlarda yayımlanan maçlarını seyrettiğiniz zaman hakemlerin, Osmanlıspor için nasıl canhıraş bir çaba içine girdiğini görmek için futbol uleması olmaya gerek yok.
Netice memleket “ileri demokrasisi” nasıl yargı eliyle kuruluyorsa, “ileri demokrasiye” uygun memleket ligi de hakemler eliyle kuruluyor. Futbolun “marka değerinden” bahsedenler, sadece yıldızları transfer edip Avrupa’nın 6. pahalı ligine sahip olmanın yeterli olacağını düşünebilirler, ancak bu yönetim ve hakemlik anlayışıyla Edirne’nin ötesinde uğrayacakları her hüsran gerçekleri bir kez daha yüzlerine vuracak.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et