07 Haziran 2011 10:05

Kimyasal silahı nasıl bilirdiniz?

Kimyasal silahı nasıl bilirdiniz?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eskiden olsa seçim meydanlarında “kıtlık istemiyorsanız oyunuzu bize verin” derdi Adalet Partililer. Günümüzde kıt olan “kimyasal silah” diğer adı ile biber gazı. Nerede ise bir ayda stokların eridiği yansıdı kamuoyuna. Mevcut hükümet ise bu kimyasal silahı çok sevdi; kıtlığına izin vermeyecek.
Nedir biber gazı; neyi amaçlar? Kimdir mağdurları? Yanıtı yaşamdan bildik cümlelerdir. En son Hopa’da bir öğretmenin yaşamı elimizden alındı. Aslında çocuk, hamile, astımlı, yaşlı farkı gözetmeksizin cümle alem tehtid edilmekteyiz.
Nedense vahşete pek kibar davranıyoruz kimi zaman. Sahi neden biber gazı deriz kimyasal silaha? Neden farkına varmayız bugün hastane acillerine dahi biber gazı atan zihniyetin bir savaş aygıtı olarak kimyasal silaha özlemeyeceğinin?
Neden düşünmeyiz en ufak basın açıklamasında dahi biber gazı niyetine kimyasal silaha başvuran güvenlik anlayışının; nükleer santraller ola ki kurulduğunda silah üretimine meyletmeyeceğini?
Seçim sathında “kendi yerli tankımızı üretiyoruz”, “yerli savaş uçağı üretiyoruz” afişlerinin gelecekte atom bombası ile yer değiştirmeyeceğinin garantisi var mı?
Dünyada en fazla kara mayını döşenen ülkeler arasında yer alan yurdumuzda tarihi ören yerlerine dahi mayın döşendiğini unutacak mıyız?
Faili meçhul cinayetleri, devletin resmi kurumlarının kimi yıllarda tecavüz evlerine dönüştürülmesini yok mu sayacağız?
Evet; ne yazık ki ülke bir kimyasal silah düşkünlüğü ile haşır neşir. Ama daha da önemlisi yarattığı ayrımcılık ve profaşist zemin. Kısaca bir göz attığımızda astım, şeker hastalığı, hipertansiyon, kalp hastalıkları, allerjik hastalıklar vb. kronik hastalıklardan muzdarib yurttaşlar ile yaşlı, hamile ve çocuk nüfusun toplamı nerede ise yirmi milyonu aşkın. Yani ülkede her beş kişiden ikisinin basın açıklaması, miting, seçim çalışması gibi etkinliklere katılmasını bir yana bırakın ilgili bölgelerden geçmesi bile tıbben sakıncalı.
Bir anlamda yirmi milyonu aşkın insan için bu ülke yarı açık cezaevi. Zira onlar kimyasal silah ile her gün kendi ülkelerinde yaşamsal tehdit altındalar.


Hastalığa sevinir kılınmak

Seçim yaklaşınca vergi muafiyetinden tutun da ücretsiz ulaşım hakkına; evde bakım hakkı adıyla yaşlı ve hasta yakınlarına ödenen aylıktan özürlü heyetine başvurular arttı. İnsan hasta olduğuna, yaşlı yakınının felçli kalmasına, özürlü evlatlarına hiç sevinir mi? Dilim varmıyor ama tanıklığım ne yazık ki bazen olabiliyor yönünde.
On milyonlar Yeşil Kart uygulaması ile üretimden düşürülüyor. Gerek Yeşil Kartlılar, gerekse onların çocukları sigortasız çalışmaya özendiriliyor. Nasıl olmasın ki? En ufağından bir gecekondu, en eskisinden yürür yürümez bir kamyonet, sigortalı bir iş yakınlarınız için Yeşil Kart bağlamında sağlık güvencesinin sona ermesi demek. Bir anlamda hükümet daha önce deklare ettiği “kendi Çin’ini” yaratıyor.
Velhasıl giderek daha gündelik yaşayan, iş güvecesini bırakın işsiz milyonlar lütuf devletinin verecekleri ile yetinmeye çalışıyor. Sosyal devlet ise hak getire.
Eğer sağlık ve sosyal güvenlik alanında yıkım süreci başlatılmasaydı, sağlık hakkı giderek paralı kılınmasaydı tüm bu yardımlar sosyal yardım başlığında ele alınabilirdi elbet. Ama giderek ülke hastalıklarından dahi medet umar hale getirildi. Hastalık bir anlamda sağ kalabilmenin uçurum kenarındeki silüeti olarak sunuldu kitlelere. Hasta iseniz ve sağlık kurul kararı ile yeterli puana ulaşırsanız şanslısınız. Ne acı değil mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa