24 Eylül 2015 01:00

'Milli'nin kodları!

'Milli'nin kodları!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

R. Tayyip Erdoğan, “Bayrak Mitingi” adı verilen ve  “milli hisler”in “Tek adam tek parti” diktatörlüğüne kurban kesilmesi amaçlı olarak istismarını esas alan seçim kampanyasını “550 milli ve yerli milletvekili istiyorum”; “öyle sazla cazla olmuyor” vurgularıyla destekli bir açılış gösterisiyle başlattı. Hedefinde Kürtlerin ve Alevilerin olduğunu anlamayan kalmamış olmalı!

Temsil ettiği geleneksel ideolojik “damar”ın “millilik” ölçütünün “Sünni Türk” olduğu artık ne gizlidir ne de bilinmez! Ancak bu kod ya da ölçü henüz tam-yani eksiksiz değildir. Kişi, grup ya da kalabalıklar hem Sünni hem de Türk olabilirler; buna rağmen siyasal ideolojik tutumlarıyla, hareket ve düşünüş tarzlarıyla Erdoğan devleti ve partisinin politikalarıyla tam uyumlu değillerse eğer, ne “milli” ne yurttaş ne de yurtseverdirler! Onların da payına “dış güçlerin piyonu” ve “hain”lik düşer!

“Milli”lik bir etiket değere sahip olmakla kalmaz; türleri, dereceleri vardır. “Ülke ve millet” kaynaklı bir kullanıma sahiptir; bu özellikleriyle kitlesellik göstermesi; kitleleri etki altına alması ya da onların kitlesel hisleri, duygu ve düşünceleriyle birleşmesi daha kolaydır. Egemen sınıf ve yöneticiler için, kitlelerle ilişkide “bulunmaz” bir silah işlevine sahiptir. Burjuva çağının ulus devletlerinin birleştirici çimentosu olarak tarih sahnesine gelmiştir. Burjuva öncesi toplumların parçalı, birbirlerinden kopuk ve birbirine rakip aşiret, klan, derebeylik vb. gibi formasyonlarından farklı olarak “bir millet olma” halinin gösteren özelliklerinden biri olmuş; asıl olarak burjuvazi tarafından temsil edilmiştir. Burjuvazi kendini tüm ulusun temsilcisi ilan etmiş; ulusçuluk ya da sağ gerici ideolojinin kullanımıyla milliyetçilik burjuvazi tarafından kendi sınıf çıkarlarının en rafine ifadesi olarak kitle iletişiminin aracı kılınmış; başka ulus ve halklara düşmanlığın ve bir ulusun ötekini ezmesinin  malzemesi yapılmış; aşırı biçimiyle şoven ırkçılık olarak tehcirlerin, soykırımların, kitlesel katliamların faili ve nedeni olmuştur.

Bu tür bir “millilik” savunusu günümüzde ancak en yobaz ırkçılar, en bağnaz din ve mezhep ayrımcıları tarafından yapılabilir. Böylesi “milli”ler bizim ülkemizde hayli geniş bir pazarın hem komisyoncusu hem de mal sahibidirler! “Milli olmak” onların mülkiyetinde, onaylarına ve görüşleriyle uyuma bağlıdır. Ermeni katliamı örneğin “Milli”dir! Rum mallarının yağması “millilik” göstergesidir. Kürtlüğü ve Aleviliği  yasak saymak, olmaz ise düşman ilan etmek “milli olma” gereğidir! Kendi farklı kimliğiyle ortaya çıkmaya kalkışan, hak isteyen ve eşit olmak üzere mücadeleye atılan Kürt ve Alevi katli hukuken de dinen de “helal”dir!  Rum, Yahudi ve “Moskof” ezeli ve ebedi düşmandır! Hatta ve hatta “Türk’e olmaz Türk’ten başka dost!” diye nakaratı vardır. Ama yukarıda belirttik, Türk eğer devlet erkanı harbine, gerici ırkçılığa, şoven milliyetçiliğe, demokrasi düşmanı siyaset ve ideolojiye bağlılık gösteriyor ve boyun eğiyorsa “Türk”tür; yoksa onun da “kanından şüphe edilmeli”; hatta boynu vurulmalıdır!

Faşistler “milli”dir; faşizm, tekelci burjuvazinin en gaddar, en gerici, en şöven diktatörlüğüğüdür. Irkçılar “milli”dir; ırkçılık emperyalizm ve gericiliğin uluslar düşmanı gerici ideoloji ve politikasıdır. Nazi iktidarı en saf en üstün Alman ırkçılığının ifadesiydi. Ku Klux Klan “milli”dir. Moşe Dayan-Ariel Şaron milliyetçiydiler. Maraş’ı, Sivas’ı yakıp-yıkanlar “milliyetçi-mukadesatçı”ydılar!

“Milli olma”nın yağını çıkarmaya çalışanlara bakın; ülkenin tüm kaynaklarını emperyalist tekellerin yağmasına açmışlardır. Amerikan işbirlikçiliğinin ve NATO silahsörlüğünün marka adıdırlar. Üsleri, tesisleri, limanları, en önemli işletmeleri uluslararası mali sermayenin çıkarlarına bağlamışlardır. Çoğunun boyunlarında dış güçlere hizmet madalyası asılıdır. Onunla övünürler. En etkili askeri yetkililerle en üst politik yöneticiler emperyalist başkentlerin devlet yöneticilerinden icazetlidirler. Tümü zenginleşmiş ve olağan durumlarda yüz yıl çalışsalar dahi yakınından geçemeyecekleri meblağlarda parayı bir ayda tüketecek denli “millet malı”nı gasbetmişlerdir. Yağma, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, adam kayırma, arazi, arsa yağmacılığı onların uhdesindedir. Ama onlar yine de “ en milliyetçi”, “en halkçı”; “en yerli”dirler! Ekmek kavgasındaki işçiye; hak talebindeki gence düşmandırlar; kadını aşağı cins olarak görür, yoksulu “insan dışı mahlukat” sayarlar; ama onlar yine de “en mümin”; “en alim”; “en adaletli” olanlardır! Reklam hergün her saat binlerce ve binlerce ağızdan, yüzlerce kanal ve gazeteden, kürsülerden ve panolardan döner de döner!

Hayır, bu metanın hiçbir işçi ve emekçiye hayrı olmamıştır, yoktur ve olmayacaktır! İşçiyi birlikte çalıştığı ve aynı sorunlarla yüzyüze kaldığı kendi gibi olandan etnik kökeni ve dini inancı nedenli ayıran; semt emekçisini farklı etnik ya da inançsal kimliğe sahip komşusuna düşman eden bu zehirli duygu, düşünüş ve politik ideolojiyi burjuvazinin bezirgan politikacılarıyla din tüccarlarının torbasına koyup yerin yedi kat dibine gömmek en iyisi, en doğru olanıdır.

Ulusçuluk bir tek koşulla ilerici-demokratik işlev gösterir: ezilen ulusların emperyalizm ve ezen ulus baskısından kurtuluşunu esas alan ve kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi durumunda. Yabancı bir işgalcinin yağmasına karşı kurtuluşçu bir kalkışmanın ifadesi olduğunda. Bu tür bağımsızlıkçı bir ulus hareketi dahi, işçi ve emekçilerin hak ve çıkarlarına bağlılık göstermediği koşullarda gericileşmeye; öteki halklara karşı düşmanlığa dönüşme eğilimi gösterebilir.

Dini, Kur'anı, milliyetçiliği, bayrağı kendi çıkarlarının aleti kılanlara; bunları demokratik özgürlük düşmanı politik ideolojilerinin malzemesi olarak kullananlara; halkın başı üzerinde boza pişiren azınlığın azınlığı kast yönetiminin ırkçı, gerici ve yobaz politikalarına teslim olmamak bütün ezilenlerin, bütün halk kesimlerinin yararına olan tek tutumdur. Kafalarındaki “millet”i Kürt, Alevi ve ilerici “iç düşman”a karşı seferber etmek için başvurmadık kirlilik bırakmayanlara olanak tanımamak sadece gelecek bakımından değil bugünü ‘insani hasletler‘le ve “eline kardeş kanı bulaşmamış bir insan” gibi yaşamak için de gerekli ve şarttır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa