25 Eylül 2015 00:52

Büyürken unutulanlar hakkında

Büyürken unutulanlar hakkında

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dünyada en çok dile çevrilen ve okunan kitaplardan biri olarak biliniyor Küçük Prens. Türkçeye de onlarca çevirisi yapıldı, epey sevildi, çocuklara tavsiye edilen bakanlık listelerine alındı, hemen ardından da meşhur çeviri tartışması sebebiyle apar topar çıkarıldı. Çünkü bunca çeviri içinde pek azı da olsa, metne sadık kalarak “Türk diktatör” ifadesine dokunmayanlar vardı, “dediğim dedik bir Türk lideri” gibi dolambaçlı yollara girmeden. Yazar, kahramanının üstünde yaşadığı asteroidi bir Türk astronomun 1909’da bulduğunu, ama astronomi kongresinde kıyafeti sebebiyle dikkate alınmadığını anlatır, görünüşe önem vermeyi eleştirirken. 1920’de bir “Türk diktatör” der, uymayanları “ölümle cezalandırarak”, “halkına Avrupalılar gibi giyinmeyi dayattı”. Tarihler tartışmalı olsa da, inkar edilse de, kıvırılsa da, yok sayılsa da aslında herkes bu ifadenin Mustafa Kemal’i kastettiğini anladığından, yıllarca sansürlü Küçük Prens’ler okundu, okunuyor. Halka belli bir kıyafet zorunluluğu getirip, uymamayı ölümle cezalandırmadan söz edilirken kulağının üstüne yatıp “Türk” ile “diktatör” kelimelerinin yan yana gelmesini istemeyen bir hassasiyet, şekle önem vermeyi, iktidar hırsını ve başka “büyüklere” özgü hasletleri eleştiren Küçük Prens’i pek güzel anlamakla mümkün, elbette.

Filmde bu kısım yer almıyor, yani panik yapacak bir şey yok. “Asıl sorun büyümek değil ki, büyürken unuttuklarımız” diyor ama...

Kitap, okurlarının bildiği üzere, bir pilotun çölde rastladığı Küçük Prens’i anlatımına dayanır. Asteroidindeki yalnız prens, başka gezegenlere yolculuk yapar, orayla ilgili gözlemlerini paylaşır. Son olarak geldiği Dünya’yı da en çok biçime içerikten fazla önem verildiği için eleştirir, yazının başında anılan örnekte olduğu gibi. Film ise, bu pilotla tanışan bir küçük kızın öyküsünü anlatıyor. Yani, ismi kitapla aynı olsa da, kahramanı Küçük Prens’in tanıdığının tanıdığı. İsimsiz küçük kız, annesiyle yeni bir eve taşınır. Kızı zor öğrenci seçen bir koleje kabul edilsin diye anne her gününü dakika dakika planlamıştır. Kız ise, yan evde oturan pilotla arkadaş olunca, derslere daha az, hayallere daha çok zaman ayırmaya başlar. Pilottan dinleye dinleye sonunda küçük kız Küçük Prens’i aramaya çıkar. Bulur da: O da büyürken birçok şeyi unutmuştur.

Küçük Prens’in gezegenleri dolaşırken tanıştığı kişilerin bir kısmını başka işler yaparken de görürüz, kral, kendini beğenmiş sanatçı, bütün yıldızlara sahip olduğunu sanan patron gibi. Bu başka gezegenlerin sakinleri, Küçük Prens’in büyüklere dair eleştiriler yaptığı, çocuklara etkili öğütler veren kısmı. Film, bunların hepsine yer vermemiş, düzenle ve iktidarla ilgisi daha bariz olanlarını korumuş. Küçük kızın sorunu da, iyi bir okula girebilmek için eğlenmeye hiç vakit ayıramaması (Aynısı işkolik annesi için de fazlasıyla geçerli) olarak tanımlanıyor. Saint-Exupéry’nin kısacık kitabının temel eleştirisi, büyürken çocukluğunu unutmaktan yola çıkarak, yetişkinleri durup ne yaptıklarını düşünmeye çağırmak şeklinde algılanabilir. Mark Osborne’un filmi, daha bireysel gibi görünen eleştirinin yönünü daha çok düzene, orta sınıf (anne) ve üstüne (patron) çevirmiş bir anlamda.

Metnin kendisi kadar, yazarın yaptığı suluboya resimler de Küçük Prens’i hafızalara kazıdı. Filmin ana hikayesi bilgisayar destekli canlandırma görüntülerine dayanıyor, Küçük Prens’in anlatıldığı kesimlerde ise stop-motion denen tek tek görüntü yöntemi kullanılmış. Hamurdan heykellerle hakikaten sulu boya estetiğine başarıyla yaklaşılmış.

Nostaljik sebeplerle ilgi çekiyor olduğu ortada ama filmi dikkate değer kılan tek şey bu değil. Kitaba daha sadık bir uyarlama bekleyen seyirciler için hayal kırıklığı olabilir. Oysa iyi bir yorum sayılabilir, çocuklar için eğlenceli, büyükler için hatırlatıcı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa