Son göç
Fotoğraf: Envato
Göç, doğa koşullarının zorlamasının dışında savaşlar nedeniyle ortaya çıkan bir olgu. Savaşlar, saldırılar ve kıyımlar sonucunda atalarının yerleşip kök saldığı, kendisinin doğup büyüdüğü topraklarda yaşayamaz olunca insan; yaşamını kurtarmak, çocuklarına bir gelecek kurabilmek için çözümü, başka topraklara göç etmekte buluyor. Ekonomik ve toplumsal açıdan daha iyi koşullar sunacağına inandığı ülkelere gidip yeni bir yaşama başlamak için sonu belirsiz -bazen de belli- yolculuklara çıkıyor. Hep biraz daha iyi bir yaşam, ekmek ve özgürlük için. Savaşlar, çatışmalar nedeniyle insanların kendi topraklarından istekleri dışında sürülüp başka yerlere gönderilmeleriyle ortaya çıkan zorunlu göçler ise, işin başka bir boyutu. İster tek çözüm olarak kendi isteğiyle yola çıksın, ister silah zoruyla evinden, yurdundan sürülüp çıkarılsın insanlar; sonu belirsiz göç yolları başka yoksunluklar, kırımlar ya da öldürümler getiriyor. Yakın tarihimiz göç yollarında ölen, öldürülen insanların öyküleriyle dolu.
Göçerlik ise, insanların kendi istekleriyle sürdürdükleri bir yaşam biçimi. Yaylaların özgür ruhlu insanları olan Yörükler, kim bilir kaç bin yıllık bir geleneğin sürdürücüsü olarak hayvanlarıyla, çadırlarıyla yazın yaylada, kışın sahilde yaşıyorlar. Şair Yazar Muhammet Güzel, Tekin Yayınları tarafından yayınlanan Son Göç romanında; Mehmet dede ve Gökçe nineyle çocuklarından, torunlarından oluşan bir Yörük obasının serüveninden yola çıkarak Yörüklerin fazla bilinmeyen yaşamlarını anlatıyor. Yazar; içinden çıktığı Yörüklerin yaşamını, doğanın sert koşullarında kendileri ve hayvanlarıyla yaşama tutunmanın güçlüklerini, binyılların deneylerinden süzülüp gelen kuralları ve değerleri, doğal, yalın ve son derece akıcı biçimde anlatmış. Obanın gençlerinden Mehmet ile başka bir obanın kızı olan Bülbül’ün, iki oba arasındaki geçmişe dayalı anlaşmazlıklar nedeniyle olanaksız aşkları, çözüm arayışları, sürükleyici biçimde kurgulanmış. Ancak Son Göç’te, yalnızca bir Yörük obasının yaşamı ve bir aşk öyküsü anlatılmıyor. Ta Osmanlı’dan günümüze Yörüklerin yerleşik düzene geçmeleri için baskı yapan devletle karşı karşıya gelişleri, Dadaloğlu’nun, “Ferman padişahın, dağlar bizimdir” sözünde ifadesini bulan mücadele ve direnişleri; son yıllarda Yörüklerin üzerindeki baskıların artması, Yörüklerin besledikleri kıl keçisinin ormanlara zarar verdiği gerekçesiyle hayvan beslemenin kısıtlanması, göç yollarının kesilmeye çalışılması... Dağların taş ocaklarına-altıncılara, derelerin HES’lere, ormanların çıkar çevrelerine peşkeş çekilmesine karşı mücadele eden çevrecilerle doğal çevre korumacılar olan Yörüklerin yan yana gelişleri de toplumcu gerçekçi bir bakışla, olayların doğal akışı içinde anlatılmış. Son Göç, konusu ve kurgusu kadar Muhammet Güzel’in şiveye kaçmadan yerel sözcükleri yerinde-dozunda kullanan şiirsel anlatımıyla ve diliyle de özel bir kitap. Yazarın şu cümleleri Yörükleri yakından tanımamızı sağlıyor:
“Yayladan sahile, sahilden yaylaya göç bitmişti. Binlerce yıldır ulaşılmaya çalışılan baş konalga zaten görece idi. Çünkü Yörük hep özgürlüğe göçerdi. Ama ekonomik olarak geçimini sağladığı hayvanlarının özgürlüğü de kendi özgürlüğü kadar önemliydi. Onların iklime bağlı yaşamlarının izini sürmek, Yörüğün göç haritasını oluşturur. Her göçten sonra geri bakıp düşünürler. Güzel anılar, anlar, gördükleri, öğrendikleri onlarda kalır. Biriktirdikleri, tükettikleri, üretebilmişlerse ürettikleri onlarda kalır. Göçüp geçtiği yerleri çok özlemez Yörük. Hep oradan tekrar geçebileceği umudu, inancı oralara karşı içlerinde yoksunluk oluşmasını engeller. Bu, yurdunu insanları, taşı, toprağı, ormanı, suyu, havasıyla bir bütün olarak sevme duygusunun harcıdır. Hep yeni yerler görme, yeni bir yaşam sürme özlemi, hep yeni ve daha iyiyi arama özlemi, özgür olma tutkusunun çeliğindeki sudur. Yörüğü yola süren; Mevlana’nın dediği ‘konmanın, göçmenin’ güzelliği değildir. Yunus’un öğrettiği ‘aramanın’ düşlerde şavkıyan aydınlığıdır ki, kaynağı içlerindeki özgürlük tutkusudur.”
İnsanların savaşlar nedeniyle topraklarını bırakıp ekmek ve özgürlük uğruna yollara düşmediği, istekleri dışında zorunlu göçe sürülmediği bir ülke ve dünyada; bayram sevincinde yaşanacak günlerin, ancak içimizdeki özgürlük tutkusunun ateşlediği mücadeleyle geleceğine inanıyor, adımlarımızın bizi hep dilediğimiz yerlere götürmesini ve özgürlüğe yürüyüşümüzün hiç bitmemesini diliyorum.
- ‘Ülkesi ağıdistan’ 10 Aralık 2016 00:52
- Haklar ve görevler... 03 Aralık 2016 00:34
- İstanbul’da bir güz masalı: Uluslararası kitap ve sanat fuarı 19 Kasım 2016 00:11
- Hayatın umutlu sesi 05 Kasım 2016 00:27
- ‘Hişt hişt!’ 22 Ekim 2016 00:20
- 8 Mart yaklaşırken 05 Mart 2016 00:22
- Barış için adım atmak... 13 Şubat 2016 00:58
- Umudu diri tutanlar... 16 Ocak 2016 00:51
- Tek dileğim barış! 02 Ocak 2016 00:52
- 'Hani biz kardeştik?' 19 Aralık 2015 01:00
- Tek renk ya da ‘gökkuşağının tüm renkleri’ 05 Aralık 2015 00:51
- Canlı bomba olmaya övgü: Aleko adlı bir çocuk 21 Kasım 2015 00:51