Can güvenliği ve seçim güvenliği
Fotoğraf: Envato
Kurban Bayramı, “hac farizası” nın “hac faciası”na dönüşmesiyle başladı. Bizdeki elde bıçak kurban kovalayanlar ve her gördüğü “boş alanı” bir hayvan katliamı gösterisine dönüştüren görüntüler gibi “hac faciaları” da bayram klasiklerinden oldu! Üstelik bu yıl, sanki bir facia yeterince etkili olmuyor dercesine iki kez tekrarlandı facia. Daha iki hafta önce Kabe’de bir vincin gerekli teknik önlemler alınmadığı için devrilmesi sonucu 107 hacının hayatını kaybetmesinden sonra bayramın birinci gününde ise “Mina’da, hacıların şeytan taşladığı sırada, ‘çıkan izdiham sonucu’ 753’ünün hayatını kaybettiği, 887’sinin yaralandığı” haberi geldi.
Bu neredeyse her yıl yenilenen “izdiham faciaları” karşısında olduğu gibi bu son yılların ikinci en büyük hac faciası sonrasında da hiç kimseden Suudi Arabistan yönetimine en küçük bir eleştiri, sitem yok!(*)
Sanki şeytan taşlayan hacıları, şeytan baştan çıkarıp izdihama teşvik etmiş gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu dahil her devletin sözcüsü, Suudi Kralı’na “taziye mesajı” gönderiyor. Yani bu faciaların birinci sorumlusuna, “Bu ne rezalet, her yıl aynı facia ve aynı bahane. Yılda 8-10 milyar doları cebinize atıyorsunuz ama faciaları önlemek için üç kuruş harcamaya yanaşmıyorsunuz. İnsan hayatının sizin için hiçbir değeri yok mu?” demiyor. Ki, dün gelen haberlere göre Suudi yönetimi, olayın soruşturulmasına başlayacakmış!
Diyanet İşleri Başkanı Görmez de bütün bu olanlardan; “Hac genç yaşta yapılması gereken bir ibadettir. Hacca genç yaşta gelin” çağrısı yaparak, gençleri hacca çağırma görevini çıkarmış! Sanki, “Orada izdiham olunca yaşlılar ayak altında kalıyor, gençler kendilerini kurtarabilirler” dercesine!
Yani İslam dünyasının hacılarının hayatı, Suudi Kralı’na bir eleştiri yapmaya değer bile görülmüyor.
Ne denir ki?
Kurban Bayramı’nın kurban, hac ve “şeytan taşlama” ile birleşen bu “önemsiz” görülen faciası yanında bayramdaki en önemli gündem, 1 Kasım seçiminde “seçim güvenliği” gerekçesiyle “sandıkların birleştirilmesi” etrafındaki tartışmaydı. Nitekim bu tartışma, bayram öncesinde Cizre ve Bitlis’le sınırlıyken, şimdi Batman’ın dokuz mahallesine, Silopi’de 7 mahalle’de ve Hakkari’de 3 mahalle, 26 köy ve 2 kezrada sandık konulmayacağı, seçmenlerin kent merkezine giderek oylarını kullanacakları haberiyle boyutlanacak görünüyor. Çünkü, Batman’ın merkez mahallelerinde bile bu yapılıyorsa, bölgede daha pek çok merkezde benzer uygulamaların sırada olduğunu da görebiliriz.
Uzmanlar her ne kadar, “Sandıkları birleştirme girişimi, Anayasa’ya ve Seçim Yasası’na açıkça aykırıdır bu yüzden YSK ilçe seçim kurullarının başkanları olan yargıçlar alınan bu kararları iptal eder” deseler de, sorunun bu kadar basit biçimde ortadan kaldırılamayacağı da görülmektedir.
Çünkü, Cizre’de üç mahalle ve 17 köydeki sandıkların kaldırılması ve bu mahalle ve köylerdeki halkın Cizre merkezinde oy kullanacakları tartışmasından sonra bayramın birinci günü kameralar karşısına çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kararı, “Bu yapılan sandık birleştirme değil seçim güvenliği nedeniyle yer değiştirmedir” diyerek savunmuştur. Cumhurbaşkanının arkasından da AKP’nin çeşitli sözcüleri kuyruğa girerek aynı açıklamayı tekrarlamaya başlamışlardır. Bu da gösteriyor ki, “Cizre kararı” oradaki ilçe seçim kurulu başkanı yargıcın takdiri ile alınmış olmaktan çok yukarıdan gelen bir talebin yerine getirilmesi gibi görünmektedir. Üstelik de Cumhurbaşkanı, bu gelişmenin sadece Cizre ile sınırlı kalmayacağını da söyleyerek, daha başka benzer kararların alınacağından haberdar olduğunu da itiraf etmiştir!
Bunlara, YSK’nin “Cizre konusundaki itirazları bayram sonrasına ertelemesini” de eklersek, seçime doğru giden günlerde “seçim güvenliği” tartışmasının gündemin en ön sırasına taşınacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Dolayısıyla, son yıllarda AKP’nin lehinde kararlar almakla nam yapan YSK’nin, bu “yukarıdan ve organize” olduğu intibaı giderek güçlenen isteğe onay vermesi sürpriz olmaz. Ki böylece AKP, bölgede HDP’nin oylarını azaltan bir sonuç almak için elinden geleni yapacak geniş bir manevra alanı bulmuş olur.
Bu gelişmelerden anlaşılmaktadır ki, bayram sonrasının en önemli konusu,“seçim güvenliği” tartışması ve bu tartışmayla bağlı olarak AKP’nin seçmenlerin oylarını baskılayacak yol ve yöntemler için girişimleriyle mücadele olacaktır.
(*) Sadece İran’ın Suudi Arabistan yönetiminin, hac ibadetini yönetemediği için eleştirdiğini biliyoruz. O da oradaki siyasi sürtüşmelerden dolayı gösterilen bir tepkidir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00