Çok öfkeliydi Tanrı Poseydon
Tanrıça Kalipso; Troya savaşı sonrası ülkesi Yunanistan’a dönüş yolculuğu sırasında fırtınaların adasına savurduğu kral Odisseus’a zilzurna vuruldu ve tam yedi yıl Akdeniz’deki adasında onu alıkoydu!.. Ne var ki tanrıça Atena’nın yardımıyla, Kalipso onu özgür bırakmak zorunda kaldı!..
Ve denize açılmazdan önce, yolculuğuyla ilgili birtakım bilgiler verdi Odisseus’a. Yolculuğu sırasında bazı tanrıların başına dert üstüne dert yağdıracağını da söyledi...
TANRI POSEYDON ÖCÜNÜ ALACAKTI!
Savaş yorgunu kral Odisseus, üzgün ve tek başına bıraktığı tanrıçası güzel Kalipso’nun; “Kutup yıldızını hep solunda tut!” öğüdüne uyaraktan, on yedi gün yol aldı Ege denizinde. On sekizinci günü de,savaş nedir bilmeyen Fayaklar ülkesinin dağları göründü... Tam o anda da, denizler ve karalar tanrısı Poseydon, Odisseus’u gördü yelkenlisiyle... Haliyle Tepegöz oğlu canavar Polifemos’un tek gözünü kör ettiği için Odisseus’a duyduğu o büyük öfke birden şahlandı yüreğinde tanrı Poseydon’un! “Vay anasını,” dedi eli yabalı Poseydon, “Odisseus, nerdeyse Fayakların topraklarına vardı varacak! Böylece paçayı kurtaracak!.. Öyle yağma yok! Ben ona şimdi neler çektireceğim, görecek!”
Elindeki üç dişli yabasıyla tanrı Poseydon; Karayel, Lodos, Keşişleme ve Yıldız rüzgârlarının tümünü mağaralarında uyandırıp Odisseus’un yelkenlisinin üstüne saldı bütün hışmıyla!
UYANAN RÜZGARLAR YAKASINI BIRAKMADI!
Artık her yönden savurdukları azgın dalgalarla saldırıya geçen rüzgârlar, salıncak gibi sallamaya başladılar yelkenliyi. Bir yandan da, karanlıklarla karışık şimşekler yağıyordu gökyüzünden. Odisseus’un ellerinin dizlerinin bağı çözüldü birden!.. “Vay başıma gelenler, vay! Demek bunları da görecekmişim! Demek bir ölüm uçurumu açılıyor önümde!”diye söylenirken, azgın dalgaların biri, yelkenliyi ta ötelere savurup fırlatıverdi!. Bir başka dalga da, Odisseus’u tam ters yöne fırlattı! Direği ve gövdesi parçalandı yelkenlinin!.. Artık rüzgârlardan Lodos bıraksa yakasını, Yıldız yakalayıp savuruyordu onu bir başka yöne! Sonunda parçalanan yelkenlisinin iki parçalı bir tahtasına can havliyle tutunabildi sımsıkı; hemen üstüne oturdu.
BİR MARTIYA DÖNÜŞTÜ DENİZ KIZI...
Böyle böyle habire savrulan Odisseus’u, denizkızlarından güzel İno gördü. Bir süre onun azgın dalgalarla boğuşmasını izledi; yüreği burkuldu... Güzel İno, hemen bembeyaz bir martıya dönüşüp Odisseus’un üstüne oturduğu tahtaya kondu. “Senden ne ister bu Poseydon?”diye dile geldi martı. “Sen gel benim dediklerimi yap! Hiç de akılsız bir adama benzemiyorsun! İlkin sırtındaki o ağır rubaları çıkar at! Şu benim yaşmağı da al; göğsünün altına dola. Bırak salını da yeller alıp götürsün! Sen yüze yüze, hemen şu karşıdaki Fayakların adasına ulaş!”
Böyle dedi o bembeyaz martı ve aniden havalanıp mavilikler içinde silinip gitti...
Elleriyle sıkı sıkıya tutunduğu birbirine ekli iki tahta parçasıyla, dalgalardan dalgalara habire savrulurken; “Vay anasına!” diye yeniden söylenmeye başladı Odisseus. “Gene bir ölümsüze çattık! Bana bir düzen mi kuruyor yoksa? ‘Hemen şu karşıdaki Fayakların adası’ dediği yer çok uzakta, çok! Ben tanrıların dediklerine pek inanmam. Tutunduğum bu tahtalar kırılmadıkça, her şeye göğüs gererim... Parçalanırsa da ne yapayım? O zaman yüze yüze giderim karşıya...”Tam bunları geçirirken gönlünden, tanrı Poseydon öyle bir dalga daha savurdu ki denizden, yan yana kenetli iki tahta birbirinden ayrılıverdi!. Odisseus da artık tanrıça Kalipso’nun armağanı rubalarını zorlana zorlana çıkarıp attı dalgaların üstüne. Az önce martı kılığındaki tanrıçanın verdiği yaşmağı da göğsünün altına doladı hemen. Ve eğreti tahtaları bırakıp denizi bütün gücüyle kulaçlamaya başladı... Denizler tanrısı Poseydon, Odisseus’u böyle artık salsız sandalsız dalgalarla boğuşurken görünce, için için sevindi. “Hadi bakalım, böyle böyle çektiklerin yeter de artar bile” deyip yeniden dalgaları şahlandırdı. Sonra da bindiği güzel yeleli atlarını kamçıladı denizler tanrısı Poseydon. Denizin altındaki yosun yeşili paslanmaz sarayına doğru, böyle atlarıyla uçarcasına yol alırken, buyruğundaki bütün deniz hayvanları, suları yarıp tanrılarına yol açtılar...
ÇIĞLIKLAR ATTI ORMANI GÖRÜNCE...
Odisseus da fırtınalar ve dalgalar hengâmesinde boğuşurken, onu çok seven tanrıça Atena girdi araya hemen... Habire savrulan dört rüzgârı çağırdı yanına. Onların en uysalı Yıldız rüzgârını alıkoydu yalnızca yanında. “Artık çok yoruldunuz”deyip diğer üç rüzgârı mağaralarında uykuya gönderdi. Yalnız kalan Yıldız rüzgârı da usul usul eserekten, bütün Akdeniz’i uysallaştırdı ve sularla boğuşan Odisseus’u, ağır ağır sahile doğru sürüklemeye başladı...
Bir süre sonra gül parmaklı Şafak tanrıçası güzel Eos; gökyüzünü, denizleri ve de karaları yeniden maviye, yeşile, safran sarısına boyadı... O anda da Odisseus, dingin denizin üstünden, az ötesindeki tarlaları ve yeşil ormanı gördü birden.
Görür görmez de, babası aniden iyileşmiş çocuk örneği, bir çığlık attı ve ağlamaya başladı...
***
Çocuklarımıza güzel güzel kutlayacakları bayramlar bırakabilsek diyoruz, bu hafta da...
***
HER ŞEY GÜZEL OLACAK
Her şey gönlünce olacak güzel çocuk,
Her gün yıkanacak okyanusta Güneş,
Kendini koşturan atlarıyla doya doya
Ve kapkara bulutlarla örtünmeyecek artık,
Bol bol ışık saçacak dünyamıza...
Her sabah horozşekerin ötecek başucunda
Ve senin olacak o başlayan gün.
Baban şen şakrak dönecek akşama.
Ne ekmek, ne iş derdi
Ve öğretmenin hep bekleyecek seni...
Korkma güzel çocuk, tez büyü, yeter ki.
Yaşar ATAN
Evrensel'i Takip Et