Sloganlarla migren tedavisi meselesi (2)

Kirvem,

Geçen haftaki mektubumda ülkemizin şu an içinde debelenip durduğu en önemli gündeminden, yani kimilerine göre “terör”, ama özüme göre “Kürt meselesi”nden söz ederken, diyordum ki; bu sorunun derininde yatan asıl “neden”i es geçtiğimiz için başlangıçta hafif yollu bir “baş ağrısı” niteliğindeki bu meselenin daha sonraları giderek bir nevi  “migren”e dönüşmesini engelleyemediğimiz için bugün “derman” aramakta zorlanıyoruz.

Önceleri, yani henüz gavur icadı market ya da süpermarketlerin ülkemizin sınırlarını delik deşip edip kevgire çevirmediği o eski dönemlerde; gerek eczanelerde, gerekse memleketimizin her sokağında, hemen her köşesindeki “bakkal amca”larda üç kuruş otuz paraya sorgusuz sualsiz reçetesiz satılan, üstelik her derde  deva olan öküz gözü iriliğindeki iki “Gripin” veya yarım tabletlik bir “Aspirin” ile başımızın ağrısını iyi-kötü dindirip, bu “bela” dan kısmen de olsa kurtulmamız mümkünken, bunun yerine nedense ne hikmetse illa da ipe sapa gelmez “kocakarı” ilaçlarından medet umduk!

Ama olmadı; olmadı zira zaman zaman Aspirin ya da Gripin’in dahi kolay kolay geçiştiremediği  bu baş ağrımızın asıl nedenini titizlikle araştırıp, dolayısıyla doğru dürüst bir “teşhis”, ardı sıra da gerekli tedaviden kaçınmayı sanki marifet belledik!

İhmalimiz, vurdumduymaz bu tavrımızla zaman içinde migrene dönüşen bu durumdan kurtulmanın çaresini sözde ararken, aslında hemen her konuda geç kalmış Tatar ağalarından farklı olmadığımızı iş işten geçtikten sonra nihayet anladık elhamdülillah!

Nitekim anlı şanlı Osmanlı ecdadımızdan geride kalan bir avuç toprak parçasının da “yedi düvel” tarafından ham edilmesini son anda kanımızın pahasıyla önleyip, akabinde de kurduğumuz cumhuriyetle “ilelebet”, sonsuza dek yaşamayı düşünürken, şimdilerde geride bıraktığımız yaklaşık doksan yıllık “mazi”nin ardından memleket sathında gelişen tatsız tuzsuz olaylara baktığımızda; görünen o ki, bunca yıldan beri gelen geçen tüm iktidarların seksen türlü taklalar eşliğinde sergiledikleri bilumum gayretlerine rağmen, “muasır medeniyet” tahtında aldığımız yol, ne yazık ki sadece bir arpa boyu!

Neden?

Çünkü henüz yolun başında, yani henüz “Misakımilli” ile başlayan bu ilk adımın, bu kutsal “yemin”in hemen ardından memleket sathındaki halkın, ahalinin tümünü temsil eden bilumum “unsur”lar, bu yeminin heyecanıyla “birlik, beraberlik” türküleri çığırıp çalarken, daha sonraları bu unsurların içinden özellikle birinin kayıtsız şartsız “asli”, buna mukabil diğerlerinin de, “tali”, hani deyim yerindeyse  bir nevi “stepne” den ibaret olduğu zaman içinde çeşitli vesilelerle ortaya dökülünce, bir zamanlar hep beraber aynı nakarat doğrultusunda dillendirilen “birlik, beraberlik, eşitlik” şarkılarının yerinde ne yazık ki yeller esmeye başladı...
Şu kadar yıl boyunca bilmem kaç devlet kurup, sonra da yıkılan bu devletlerin küllerinden her defasında bir yenisine kapı aralayan, üstelik dünya durdukça aynı “fıtrat”ımız doğrultusunda yolumuza devam edeceğimizi dillendirip dururken, şimdilerde, tam da şu günlerde Beştepe’deki Sarayında, ya da nam-ı diğeriyle dört başı mamur bu “külliye”de, “milletin evi”ndeki kim bilir hangi odasının, hangi salonunun, hangi koltuğunda mukim, cumhurumuzun “reis”inin, dur durak demeden gündüzleri meydanlardan, geceleri televizyon ekranlarından tıpkı benim pijamam, benim terliğim, benim takunyam dercesine, aynı minvalde “benim milletim”, “benim halkım”, “benim Kürt vatandaşım”diyerek, bu “ben” merkezli, bu “egosantrik” hitap tarzıyla evlerimize misafir olduğunda, Allah’tan en çok neyi mi niyaz ediyor?

“Birlik ve beraberlik...”

Yıllar yılı “kardeşlik, et ve tırnak” hikayeleriyle bir türlü tesis edilmeyen, edilemeyen, dahası da her geçen günün ardından giderek daha fazla duvara toslayan bu birlik ve beraberlik “fantezi”sinin gari cılkı çıktığını bile bile, üstelik migren için gerekli tedavinin yollarını ciddi ciddi aramaktansa, yine aynı inatla bu kez de “derman” yerine cafcaflı “slogan” lardan medet umuyorsak, anlaşılan o ki, bu gidişle işimiz Allah’a kalmış

Kirvem!

Devamı haftaya...

Bu arada bayramınız barış, kıbleniz sevgiden yana olsun dostlar...

Evrensel'i Takip Et