AKP ‘Başkanlık Sistemi’nde geri adım mı atıyor?
Fotoğraf: Envato
1 Kasım’da seçime katılacak partilerin “seçim bildirgeleri”nin hazırlıklarında son aşamaya geldikleri ve ekim başından itibaren de bunları kamuoyuna açıklayacakları belirtiliyor.
Daha beş ay önce seçimden çıktıklarına göre partilerin seçim bildirgelerinde ciddi bir değişiklik beklenmiyor. Ama her partinin kendi ihtiyacına göre bazı “ayarlamalar” yapmaları da herhalde kaçınılmaz görünüyor.
“Seçim bildirgeleri” yayımlandığında belki partilerin bu seçime hangi sloganları öne çıkararak hangi sonuçları elde etmeyi birinci hedef yapacakları konusunda daha ayrıntılı şeyler söyleyebileceğiz. Ancak şimdiden şunu söyleyebiliriz ki, 1 Kasım seçimi de 7 Haziran seçimi gibi, AKP ile HDP arasında geçecektir! Ama bir farkla ki; bir önceki seçimin atmosferini belirleyen “çözüm süreci” etrafındaki iyimserlik ve yakın bir gelecekte barışın egemen olacağı umudu 1 Kasım’a giden günlerde yerini çatışmaların, asker-polis operasyonlarının, seçim güvenliği tartışmalarının, kısacası siyaseti silahların yönlendirdiği bir atmosfere bırakmış olarak! Elbette bu “fark”ın gerçek hayattaki karşılığı yazıyla ifade edildiği kadar basit ve kolay değil. Tersine seçime giden süreçte, özellikle AKP’nin bu seçimi “tek başına iktidar” olmayı “ölüm-kalım” sorunu olarak ele alacağı dikkate alındığında, bu seçim sürecinin çatışmaların arttığı, her tür provokasyona açık bir süreç olacağı apaçıktır. Dolayısıyla seçim sürecinde çatışmaların artması dahil bölgedeki şiddetin ve baskıların artırılmasına yönelik asker-polis önlemlerinin daha artırılması için hükümetin her vesileyi kullanacağını söylemek yanlış olmaz. Bunu, Cumhurbaşkanının, Hükümetin ve etkili-yetkili makamların giderek daha çok “terör” ve “kamu düzeni” propagandasına yönelmesinden de anlıyoruz.
Partilerin seçim bildirgeleri henüz açıklanmış değil ama parti yönetimleri, bildirgelerine dair önemli gördükleri şeyleri de basına sızdırıyorlar. Bu sızanlardan “en dikkate değeri” de AKP’nin “Başkanlık sistemi” ile ilgili görünüyor. Çünkü AKP’nin seçim bildirgesinde “Başkanlık Sistemi” başlığı bir önceki seçimden farklı olarak daha az yer kaplayacakmış! Sadece “yer” bakımından da değil, bu AKP seçim bildirgesinde “başkanlık sistemi”ne, sadece “niyet beyanı” olarak yer verileceği de belirtiliyor. Yani AKP, bir önceki seçimden farklı olarak “başkanlık sistemi”ni getirecek bir Anayasa değişikliği için yeter sayıda vekil istemekten geri adım atmıştır.
Peki bundan AKP’nin ve Erdoğan’ın “başkanlık sistemi”nden vazgeçtiği sonucunu çıkarabilir miyiz?
Elbette hayır!
Ama 7 Haziran’dan AKP yönetiminin, sadece AKP’ye muhalif halkın değil, AKP’ye oy verenlerin önemli bir bölümünün de başkanlık sistemine karşı olduğunu gördükleri ve dolayısıyla bu alandaki iddialarından geri adım attıkları sonucu çıkarılabilir. Ancak bu sadece gerçeğin yarısıdır. Öteki yarısı ise, Erdoğan-AKP cephesinde yeni bir stratejiyi öne çıkardığıdır. Bu yeni strateji, “AKP’nin tek başına iktidarı ile Erdoğan’ın fiilen başkanlık yaptığı bir yönetimin oluşturulması”dır.
Bu yüzden de 1 Kasım seçiminde AKP’nin hedefi, “tek başına iktidarı” elde etmektir! Bunun tek garantili yolu HDP’nin barajın altında bırakılmasıdır! Bu nedenledir ki Cumhurbaşkanı ve Başbakan 7 Haziran öncesinde Yalçın Akdoğan‘ın söylediği “HDP’nin barajın altında kalması süper olur” dileğini yineleyerek HDP’nin barajın altında bırakılmasına vurgu yaptılar, yapıyorlar. Yani 1 Kasım seçimi, HDP’ye bir kez daha, Erdoğan’ın “filli başkanlığı”nın önünü kesme misyonunu da yüklemiştir.
Nitekim Erdoğan’ın “550 yerli ve milli vekil” sloganı da HDP’nin Meclis dışında kaldığı ve “fiili başkanlığa” itirazlarla da olsa boyun eğecek majestelerinin muhalefetini de kapsayacak, 550 vekilin temsil edeceği bir birlik-bütünlük hayalinin ifadesidir.
İşte bu nedenlerle diyoruz ki;
- 1 Kasım seçiminde asıl mücadele AKP ile HDP arasında geçecektir!
- Erdoğan ve AKP’si, “başkanlık sistemi”nden vazgeçmemiştir. Ama 1 Kasım seçiminde ”fiili başkanlığı” gerçekleştirebileceği bir çoğunluk elde etmeyi hedeflemektedir!
HDP ve onun etrafında birleşen demokrasi güçlerinin 1 Kasım stratejisi de bu gerçeği dikkate alarak oluşturulmak durumundadır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00