30 Eylül 2015 00:57

DİHA muhabirlerinin yaptıkları iktidarın çok zoruna gitmiş

DİHA muhabirlerinin yaptıkları iktidarın çok zoruna gitmiş

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye 8 Ağustos günü, ortaya çıkan bir görüntüden hareketle, şu iki cümleyi konuşmaya başladı: “Ne yaptı lan size bu devlet?”, “Türk’ün gücünü göreceksiniz!”

Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde özel harekat timlerinin 5 Ağustos’ta Selahattin Eyyubi Havalimanının kuzeyinde özel bir şantiyeye yaptığı baskında 52 kişi gözaltına alınırken, baskın sırasında yapılan işkence görüntüleri ortaya çıkmıştı. Gözaltına alınan inşaat işçileri yüz üstü yere yatırılmış, elleri arkadan bağlanmış ve yan yana dizilmişti. Bir özel harekat timi mensubu da bu vaziyetteki işçilere bağırıyordu: “Ne yaptı lan size bu devlet? Hepinizi tanıyorum ben. Kim ki hainlik yapıyor karşılığını görecek! Türk’ün gücünü göreceksiniz!”

Türkiye bu çok önemli gerçeğin gizli kalmamasını Dicle Haber Ajansı (DİHA) Muhabiri Nedim Türfent’e borçluydu. Bu yıl Musa Anter Haber Jürisi olarak toplandığımızda yapılan başvurular içinde yıla damgasını vuran birkaç haberden biri olan bu haber, hepimiz açısından haber ödülünü hak eden haberdi.

Urfa’nın Suruç ilçesinin sınırında, Kobanê’ye saldıran IŞİD’e Türkiye’nin destek vermesi fotoğraflarla bir kez daha kanıtlandı.

Bir başka önemli habere geçelim.

Türkiye 27 Ekim 2014 günü, Türkiye ile Kobanê sınırında, eli silahlı IŞİD üyeleri ile sınırda bekleyen Türk askerlerini sohbet ederken gösteren görüntüler güne ve ondan sonraki günlere damgasını vurdu. Türkiye’nin IŞİD’e desteğine dair ulusal basın yanında yabancı basında da haberlerin yayımlandığı bir dönemde gündeme gelen bu görüntüler ciddi bir yankı buldu. Bu sınır, Kobanê savaşında şimdiye kadar onlarca yaralı sivil Kobanêlinin Murşitpınar Sınır Kapısı’nda askerler tarafından saatlerce bekletildiği için yaşamını yitirdiği sınırdı. Ve Türk askerinin sohbet halinde görüntülendikleri kişilerde gazetecilerin kafalarını kesip videosunu yayımlayarak dünyaya korku salmaya çalışan IŞİD üyeleriydi. Bu ‘tarihi buluşma’ uluslararası düzeyde Ankara’nın başına bela olacak bir görüntü olarak tartışılmaya başlanınca Genelkurmay Başkanlığından da konuyla ilgili bir açıklama geldi. Bu açıklamada Genelkurmay, görüntüleri kabul ediyor ve şöyle diyordu:

“28 ve 29 Ekim 2014 tarihli bazı gazetelerde ‘İşte Kanıtı: Ankara - IŞİD İlişkisi Görüntülendi’ ve ‘Bu görüntüler Uluslararası Savaş Mahkemesine götürür’ başlıkları ile haberler yayımlanmıştır. Söz konusu haberler ile ilgili olarak yapılan incelemede; resmin çekildiği bölgenin, 3’üncü Hudut Alay Komutanlığı (Suruç / Şanlıurfa) Karaca Hudut Karakolu sorumluluk bölgesinde bulunan bir nöbet yeri olduğu, resimde görülen Kobra aracı ve askerî personelin, bu nöbet yerinde görev yapan ve devriye görevi icra eden unsurlarımız olduğu, ancak;

a. Sınır hattı olan demiryolunu geçerken hudut nöbetçilerimiz tarafından iki kişinin görüldüğü,

b. Bölgeye iki adet Devriye Timi sevk edildiği,

c. Bölgeye ulaşan Devriye Timleri tarafından mayınlı sahayı terketmeleri konusunda ikaz edildikleri ve ikaza uymamaları halinde ateş açılacağının kendilerine bildirildiği…” (30 Ekim 2014)

Bu önemli görüntüleri servis eden de DİHA’ydı.

DİHA muhabirleri, 7 Haziran seçim sonuçlarını beğenmeyen iktidarın, HDP’ye yüzde 90’a yakın ve yüzde 90’ın üzerinde destek veren ilçeleri kuşatmaya alarak, açık bir cezalandırmaya giriştiği günlerin de tanıkları ve habercileri oldular. Bunu yaparken, daha önce defalarca olduğu gibi devlet şiddetinden nasiplerini aldılar. Cizre’de haber yaparken bulundukları noktaya keskin nişancılar tarafından ateş edildi örneğin.
Diyarbakır Barosu, 9 gün boyunca sokağa çıkma yasağının uygulandığı Cizre ile ilgili hazırladığı raporda, Cizre’de 15’i ateşli silah olmak üzere toplam 21 sivilin hayatını kaybettiğini ve 9 kişinin de yaralandığını ifade etmiş, olaylar sonrasında başlatılan adli süreçle ilgili şu ifadelere yer vermişti: “Yaşam ve diğer bir dizi hakkın ağır ihlaline ilişkin eylemlere rağmen, uzun bir süre ve belki de halen ölümlerin gerçekleştiği yerlerde bir adli inceleme ve delil toplama işlemi yapılmamış, mağdur ve tanıklar dinlenmemiştir.’’
Bu süreci günbegün yaşamlarını ortaya koyarak, tüm ülkeye ve dünyaya duyurmaya çalışanlar da DİHA muhabirleri oldu. Başka kurumlardan gazeteciler de Cizre’ye farklı tarihlerde giderek çok önemli haberlere imza attılar ancak DİHA muhabirleri hepimizin yüreğimiz ağzında takip ettiği o günleri anbean yaşadı ve aktarmaya çalıştı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 21 Eylül 2015 günü yaptığı, “23 Temmuz’dan bu yana sivil kayıp vermedik. Bu yüzden güvenlik güçlerimizi tebrik ediyorum.” açıklama, DİHA muhabirlerinin aktardığı ve gerçeğin belgesi olan haberleriyle daha yapılırken boşa düşmüştü. Ortada, evinin kapısında polislerin açtığı ateş sonucu vurularak yaşamını yitirmiş olan ve annesinin sokağa çıkma yasağı nedeniyle cansız bedenini buzdolabında bekletmek zorunda kaldığı Cemile, yine Cizre’de aynı süreçte yaşamını yitiren 7 yaşındaki Baran Çağlı ve diğerlerini DİHA’nın haberlerinden öğrendik. Dünya onların sivil olduğuna ve Başbakan Davutoğlu’nun bu gerçekliği çok açık bir biçimde yok saydığını, gizlemeye çalıştığını artık biliyordu.
Tüm bunları düşündüğünüzde DİHA’nın yaptıklarının iktidarın fazlasıyla zoruna gittiğini tahmin edebilirsiniz.
DİHA ve AzadiyaWelat muhabirlerinin önceki gün Diyarbakır’da uydurma gerekçeler ve skandal niteliğindeki gözaltı kararı ile gözaltına alınmış olmalarının arkasında aslında iktidarın yalanlarını gün gün teşhir eden bu cesur ve çalışkan gazeteciliklerinin bulunduğu görmek zor değil.

Gözaltına alınan meslektaşlarımızın üzerinde ‘barut izi’ araması yapılması ise, ‘makul şüphe’ uygulamasının geldiği dip noktayı gösteriyor. DİHA’nın deneyimli muhabirlerinden Ömer Çelik, gözaltında olduğu sırada twitter hesabından uğradıkları bu muamelenin de boşa düştüğünü şu ifadelerle duyurdu: “Swaplarda barut yerine klavye tozu, kalem mürekkebi bulundu.”

Egemenlerin egemenliklerini sürdürebilmeleri için zor ve rıza mekanizmalarını işlettiği, rızanın sağlanamadığı durumda çıplak bir biçimde ortada kalan zoru meşrulaştırmanın da kolay olamayacağı yönetme yasasının temel bir gerçekliğidir. DİHA muhabirleri haberleriyle, devletin zor aygıtlarıyla yapıp ettiklerini, yalanlarla meşrulaştırılamayacak kadar açık bir biçimde teşhir etti. Devleti ‘meşrulaştırma’ argümanları açısından adeta silahsızlandırdı ve bu durumda geriye hiçbir biçimde meşru görülemeyecek açık bir devlet şiddeti kaldı.

Bu değerli çabaları için onlara teşekkür borçluyuz. İyi ki varlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa