Türkiye şiddet ve ölüm soluyor. Öldürülen çocukların sayısı her gün artıyor. Öldürülen çocukların fotoğrafları ekranlara yansıyor. Ama taşlaşmış vicdanlar çok. Bir çocuğun öldürüldüğünü duyunca kılı kıpırdamayan milyonlarca insan var. 
Kılı kıpırdamayan kimi ana babaların çocukları, okula yeni başladılar. Çocuklarının heyecanlarını görüyorlar ama akıllarına öldürülen çocuklar gelmiyor. Oysa başkasının çocuğunu umursamayan insan, kendi çocuğunu da yeterince sevemez. Aklıma ekim 2008’de yazdıklarım geliyor. 
***
Kimi yaşantılar, kimi durumlar, insana daha önce yeterince kavrayamadığı gerçekleri kavrama olanağı verir. (...) Bunlardan biri, yeni doğmuş bebeklerin camın bir yanında, onları görmeye gelenlerin ise camın diğer yanında bulunduğu doğumevleri veya hastanelerin doğum birimleridir. Camın bir yanındaki yalın mı yalın, kimseyi umursamaz gibi görünen bebekleri izleyen diğer yandaki yetişkinler, sanki büyülenmiş gibi görünürler. Yüzlerinden baktıkları bebeklere duydukları hayranlık, yakınlık ve sevgi kolayca okunabilir...
Bu karşılaşmanın etkileyici olmasının bir diğer nedeni, bebeklerin yalınlığının yetişkinlere de yansıması; oluşan hayranlık, yakınlık ve sevginin kolayca büyümesi ve paylaşılmasıdır. Bu paylaşım, bazen bebeklerin adsız ve kimliksiz olması sayesinde daha da kolaylaşır. Adlar ve kimliklerin getirebileceği ön yargılardan görece arınmış bu ortamda yetişkinler, günlük yaşamda kolayca kapıldıkları farklılık ve üstünlük aldanmalarını, bencillik eğilimlerini bir yana bırakıp, ortaklıklarını ve insanlıklarını doyasıya yaşarlar.
Okul çıkış saatlerinde çocuklarını okuldan alan anne babaları görünce, insan bu doğumhanenin büyüsünü düşünmeden edemiyor. Okul çıkışlarında diğer öğrencilere hiç dikkat etmeden, onlara hiç yüz vermeden kendi çocuğuna ulaşmaya çabalayan nice yetişkin görmek mümkün. Çocuğunu alıp evine doğru yürüyen veya arabasına bindiren nice anne baba, diğer çocuklarla hiç ilgilenmiyorlar. Veli toplantılarında kendi çocuğu yanında, diğer velilerin çocukları ile ilgilenen, kendi çocuğu kadar diğer çocuklara da ilgi, sevgi, destek isteyen veliler oldukça az. Çocuğunu başka çocukların önüne geçmeye teşvik edenler bol; kendi çocuğuna bir kalem verildiğinde diğer çocuklara da verilip verilmediğini anlamaya çalışan anne babalar ise azınlıkta.
Oysa araştırmalar da, dünyanın hemen her yerindeki deneyimler de, anne babaların kendi çocukları gibi, başkalarının çocuklarına da ilgi göstermesi gerektiğine işaret etmekte. Toplumda refahın adil paylaşılması nasıl toplumun daha mutlu olmasını sağlıyorsa, okulda sevginin, ilginin ve kaynakların eşit paylaşılması da, okuldaki tüm çocukları daha mutlu ve başarılı kılıyor. Okulda, mahallede ve genel olarak toplumda anne babaların yalnız kendi çocuklarına değil, bütün çocuklara sahip çıkması aslında herkesin yararına.
Aslında dünyaya gelen her bebek çevresindeki insanlara yeterince kavrayamadıkları gerçekleri kavrama, fark edemedikleri bağlantıları fark etme olanağı veriyor. Doğan her bebek, her ne kadar küçük ve kırılgan görünse de, yetişkinler için öğrenilecek nice büyük ders, nice öğrenme olanağı taşıyor. Yeni doğan bebeklerle geçirilecek zaman, kısacık bile olsa, insana insanlığını fark etme olanağı sunuyor.
Doğan her bebek, ona verilecek ad ne olursa olsun, insanlığın bir parçası. Doğan her bebek, bizim çocuğumuz! İster yakında, ister uzakta doğsun; adı ister Mihali, ister Rojda, ister Muammer, ister Rakel, ister Clayton, ister Deniz, ister Defne, isterse dilimiz bile dönmeyen bir ad olsun; bizim çocuğumuz, bizim parçamız.
Ancak bir çatışma olunca köyüne gelinen, ancak bu nedenle kendisine mikrofon uzatılan, mikrofona çocuk olmanın getirdiği dürüstlükle yaşadıklarını tarif eden, söyledikleri yüzünden hakları yeniden ihlal edilen Çiçek de bizim parçamız.
Dünyaya gelen her bebek, güzel bir adı ve güzel bir dünyayı hak ediyor. Bir bebeğin, bir çocuğun ayrımcılık görmeden yaşaması ve bir evin, mahallenin, toplumun saygı, sevgi ve destek gören parçası olması, onun en doğal hakkıdır ve hepimizin ortak yararı, iyiliği ve mutluluğu için gereklidir.
İşte tam bu nedenle, başkasının çocuğunu sevmeden, insan kendi çocuğunu yeterince sevemez. Başkasının çocuğunu düşünmeyen, aslında kendi çocuğunu düşünmemektedir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat

Metal tokat

Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
12 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et