04 Ekim 2015 00:27

Rusya - İran inisiyatifine karşı ‘üç kent’ ütopyası!

Rusya - İran inisiyatifine karşı ‘üç kent’ ütopyası!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugün bu köşenin konusu, Suriye’deki son gelişmeler ama konunun önemi nedeniyle öncelikle şunu belirtmeliyiz. Saldırının üstünden üç gün geçmesine karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan hâlâ Ahmet Hakan’a “Geçmiş olsun” dememiştir!
Suriye kriziyle ilgi gelişmelere gelince; Rusya’nın Suriye’de yeni askeri üsler kurması, arkasından Rus askerlerinin “sahada” da savaştığı iddiaları ortaya atıldı. BM Genel Kurulu toplantıları sırasında ABD, Rusya ve İran dahil herkesle Suriye sorununun çözümü için ortak çalışacaklarını ilan ederek, Rusya-İran çözümüne ve Rusya’nın Suriye’de inisiyatif alma girişimlerini kabul ettiğini açıklamış oldu.
Ve nihayet Rusya, Suriye’de savaş uçaklarıyla IŞİD’in, el Nusra’nın ve Ahraruş Şam’ın depolarını, karargah binalarını ve askeri mevzilerini bombaladı. Böylece Suriye’de ABD, Fransa, Türkiye, Avustralya, İngiltere, Katar, Suudi Arabistan’dan sonra Rusya da resmen savaş uçaklarını kullanmaya başladı.
Bu en başta Türkiye, sonra da ABD ve ortakları için en istenmeyen senaryoydu.
Evet, Suriye krizi, Rusya’nın inisiyatif almasıyla yeni bir döneme girdi. Ne var ki, ABD’nin planının çökmüş olması, bundan böyle, “Suriye’de Rusya’nın ve İran’ın dediği olacak” gibi bir beklenti de tamamen yanlış.
Çünkü, Suriye krizine bir çözüm konusunda söylemler, yaklaşımlar ve amaçlar ton farkları taşısalar da “Esad’lı bir geçiş dönemi” için uzlaşmaya varılmış olması önemlidir. Ancak gelişmenin önemli olması sürecin çatışmalı, ileriye ve geriye gidişlerle, hatta iç savaşın daha da şiddetlendiği aşamalardan geçerek ilerleneceği de ortadadır. Sürecin uzamasının, bundan sonra belki de en çok Rusya’yı yıpratacağı da bir gerçektir ve Rusya’nın bunu bilmemesi de beklenemez. Bu yüzden de hemen yeni bir inisiyatif geliştirmek üzere, Cenevre 2’den sonra ve İran’ı da içine katarak, yeni girişimler yapması ve gelecek ay, sorunun çözümü için bir plan üstünde uzlaşmaya varılması için harekete geçmesi, Rusya’nın kararlılığı kadar acele etmek isteğini de gösteriyor.
Suriye’de Rusya öne çıktı, bunu artık herkes kabul ediyor. Ama burada İran’ın, Rusya’nın Suriye krizindeki ortağı olarak öne çıkmasının yanında aynı zamanda Suriye’de kara harekatına katılmak için Hizbullah üstünden milislerini de Irak’ta olduğu gibi Suriye’ye göndereceği haberinin sadece iddia olmaması kuvvetle muhtemeldir. Ve İran’ın Suriye’de öne çıkan bir rol alması sadece Suriye’deki etkinliği bakımından değil, Irak, Yemen, Körfez ülkeleri ve genel olarak Ortadoğu’daki Şii ve Sünni çatışmasında da en etkili ülke olmasından ileri gelmektedir. 
Tarihsel olarak, İslam dünyası, Ortadoğu ve Ön Asya’daki Türkiye-İran rekabeti de dikkate alındığında Türkiye’nin Suriye politikası; İran’ın Suriye krizinin çözümünde öneminin artmasıyla önemli ve yeni bir engelle karşı karşıya gelmiştir.
Ancak Türkiye hâlâ bundan beş yıl önce ilan ettiği “Suriye krizine Esad’sız çözüm”de ayak diremektedir.
Gerçi Putin’le son görüşmesinden sonra Erdoğan, “Esad’lı geçiş dönemi olabilir” dese de bunda bile Erdoğan, Davutoğlu ve dış işlerinin bir birlik oluşturabildiği söylenemez. Dahası Davutoğlu, mülteci krizinin Avrupa’da yarattığı endişeleri de kullanarak, mülteci akınının durdurulması için “Cerablus civarında üç kent kurulması” ve mültecilerin bu kentlere yerleştirilmesi gibi “ütopik” bir planla “hamle yapmış” görünmektedir. Ne var ki bu girişim sadece Fransa’dan zımni destek görmüş olmasına karşın Davutoğlu, sanki bu plan çoğunluğun desteğine sahipmiş gibi günü kurtarmaya çalışmaktadır.
“Tampon bölge”, “güvenlikli bölge” gibi klasik biçimlerde bir adım atamayınca, şimdi “Mülteciler için üç kent kuralım ve onları koruyacak önlemler alalım” biçimindeki “ütopik projeye” evrilen Türkiye’nin Suriye krizine müdahale çizgisi trajikomik bir aşamaya gelmiştir.
Şu açıkça görülmektedir ki Türkiye, önceki gelişmelerde olduğu gibi, Suriye’deki Rusya’nın ve İran’ın inisiyatif almasıyla ortaya çıkan gelişmeleri anlamadı, en azından anlamak istemedi.
Beş yıldır sürdürülen bu politika Türkiye’yi açıkça Suriye krizinin çözümünde olduğu kadar bölgenin haritasının yeniden çizilmesinde de sürecin dışına düşürmüştür. Bugün Türkiye’nin elinde “mülteci akınına” sarılmaktan başka hiçbir koz kalmamıştır. Bu yüzden de Davutoğlu’nun gele gele geldiği yer “Üç mülteci kenti kuralım” olmuştur. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa