08 Ekim 2015 00:54

Kendine güven endeksi

Kendine güven endeksi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gelecek korkusu içinde kendine ve geleceğe olan güvenini kaybetmiş, ileride ne olacağının belirsizliği içinde umutlarını yitirmiş bireylerin sayısının hızla arttığı bir zaman dilimi içindeyiz. Toplumun geniş bir kesimi, içinde bulunduğu ekonomik koşulların, ekonomik-siyasi istikrarsızlık ve kaos ortamının kaçınılmaz bir sonucu olarak ciddi bir güven bunalımı içine girmiş durumda. Öyle ki, tüketici ve üreticilerin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirme, beklenti ve eğilimlerini gösteren ekonomik güven endeksi tarihinin en düşük düzeyine inmiş durumda.

Türkiye’de başta ülke nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturan öğrenci ve işçi gençler olmak üzere, toplumun geniş bir kesiminin kendisi ve ülkenin geleceğine ilişkin güveninin yaşamın gerçekleri karşısında gün geçtikçe azalması, eğitimde, sağlık alanında, çalışma ilişkilerinde yaşanan olumsuz gelişmeler, koşulların her geçen gün daha da katlanılamaz hale gelmesi, ne kadar uğraşsalar da yaratılmaya çalışılan olumlu beklentilerin, gerçeklerin duvarına çarparak dağılmasını engelleyemiyor.

Bir düşünün, gün geçtikçe sayıları artan emekçi kitleleri hedef alan ve onların geleceğe yönelik olumlu beklentiler içine girmelerini sağlayacak politikalar geliştirilemezse neler olur? Yanıtını biz verelim; bireylerin içinde bulunduğu koşulları sorgulaması, eleştirmesi hatta bir şeyleri değiştirmek için harekete geçme ihtimali artar. Belli bir zaman sonra söz konusu sorgulama süreci somut bir davranışa dönüşebilir ve sadece düşünce olmaktan çıkarak eyleme geçebilir. Her ne kadar bu davranış şekli, en azından şimdilik, seçmen tercihlerinin değişimi şeklinde karşımıza çıkıyor gibi görünse de, seçimlerin tek başına “güven arttırıcı” bir etkisi olmasını beklemek yanıltıcı olabilir.

Mevcut sistemle şu ya da bu şekilde sorunu olan, geçim sıkıntısı yaşayan, eğitim, sağlık, güvencesiz çalışma, barınma gibi alanlarda yaşadığı sorunlar nedeniyle sistemden umudunu kesmeye başlayan kitleler içinde, geleceğe yönelik olumlu beklentiler yaratan “seçim vaatleri”ne umut bağlamak ya da sadece seçim sonuçları üzerinden “umut tacirliği” yapmak ne kadar doğru ya da sağlıklı olabilir?
Bireyler, belli bir amacı gerçekleştirmek ya da önceden belirlenmiş bir hedefe varmak için kendilerine güvenerek harekete geçtiklerinde, normal koşullarda olduğundan daha çok güçlü olurlar. Emekçi sınıflar açısından bunun anlamı, ancak ve ancak kendi sınıf çıkarları doğrultusunda hareket ederek ve sadece örgütlüyken gerçek anlamda güçlü olabileceklerinin farkına varmaları, başka bir ifade ile işçi sınıfının “kendine güven endeksi”nin yüksek olmasını gerektiriyor.  

Bugün pek çok korkunun kaynağı olarak görülen gelişmelerin büyük bölümü 1 Kasım’da yapılacak olan “erken seçim” sonuçlarına endekslenmiş görünüyor. 1 Kasım’da sandıktan çıkacak sonuç önemli olmakla birlikte, işçi ve emekçilerin geleceğe güvenle bakabilmesi, insanca bir yaşam ve daha iyi bir gelecek için ekonomik ve siyasal anlamda örgütlü mücadeleye katılmasının zorunluluğunu yeterince önemsenmediğinde, seçim sonuçlarının tek başına mevcut durumu işçi ve emekçiler lehine değiştireceğine yönelik hiçbir garanti yok.

Yıllardır şu ya da bu şekilde sistemin acımasız gerçekleri altında ezilen, işsizlik ve yoksulluk tehdidi ile terbiye edilmeye çalışılan işçi ve emekçiler, umudunu sadece 1 Kasım’da sandıktan çıkacak sonuçlara bağlamaktan vazgeçerek, ancak örgütlü mücadele içinde yer alarak çıkış yolu bulabileceklerinin farkına vardıkça ve kendi öz güçlerinin farkına vardıkça, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını görecekler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa