Savaş, kaos isteyenler amaçlarına ulaşamayacak!
Fotoğraf: Envato
Dün, “İçeride ve dışarıda inadına barış”, “Halklar kardeş olsun!” isteğini, dile getirmek için ülkenin birçok kentinden Ankara’ya gelen her kesimden barış savunucuları, “İnadına savaş, inadına kaos” diyenlerin vahşi ve alçakça saldırısının hedefi oldu!
Bu yazı yazıldığında (saat 15.00 dolaylarında) onlarca kişinin hayatını kaybettiği yüzleri çok aşan sayıda da yaralının olduğu belirtiliyordu!
Türkiye’nin demokrasi güçlerinin ve tüm halklarımızın başı sağ olsun! Yaralı, özgürlük ve barış mücadelecisi arkadaşlarımıza da acil şifalar diliyoruz.
Haber kanalları; daha olayın duyulmasından itibaren, bu alçak saldırıyı, kimliği belirsiz bir “terör” ve “karanlık güçler” klişesine bağlayarak, gerçek sorumluların adeta gözlerden ırak tutulmasını istercesine, gündeme ayar vermeye giriştiler.
BİLİNMEYEN KARANLIK GÜÇLER VE SOYUT ‘TERÖR’ YOK!
Eğer önceki benzer saldırılar olmasaydı ve Türkiye’de ve Bölge’de siyasete müdahale edip onu kendi ihtiyaçları doğrultusunda isteyen güçler bilinmiyor olsaydı, “karanlık güçler”, soyut “terör”le bağlantılı değerlendirmeler bir anlama sahip olabilirdi. Ancak bugün gerçek çok farklıdır. Tersine insan, eğer iflah olmaz bir komplocu ve terörü uygulayanların eylemlerini sadece “Terör olsun, ortalık karışsın” diye yapan tıbbi açıdan “sapıklar”, “manyaklar” olarak görecek kadar saf değilse, bugün Ankara’daki hain saldırıyı “kimliği belirsiz bir terör eylemi” ve “karanlık güçlerin eylemi” gibi göstermek, sadece saldırganların ve arkasındaki güçlerin arkasına saklanacağı bahaneler üretmiş olmaktır. Barış ve demokrasi güçlerini, uydurma ve istihbarat örgütlerinin raporlarına dayanarak ulu orta suçlarken akıllara gelmeyen habercilik etiğinin, bu katillerin ve onların koruyucu ve azmettiricileri karşısında akıllara gelmesi ise elbette ilginçtir.
TETİKÇİ IŞİD, SİYASİ SORUMLU İSE ÜLKEYİ YÖNETEN İKTİDARDIR
Bu ülkedeki siyasi gelişmeleri az çok izleyen, AKP propagandasının gözlerini kör etmediği herkes açıkça bilmektedir ki; bugün; Ankara’daki bombalı saldırının hem tetikçisi, hem de onun arkasındaki siyaset artık apaçıktır.
Dün Ankara’da on binlerin katılacağı bir mitingin başlama noktasında yapılan “ikiz canlı bomba saldırısı”; 7 Haziran Seçimi öncesinde, HDP’nin Mersin ve Adana örgütlerine eş zamanlı “ikiz bombalı saldırı”, arkasından 7 Haziran Seçimi’ne iki gün kala Diyarbakır’daki HDP mitingine yapılan “ikiz” bombalı saldırı, 20 Temmuz’daki Suruç’ta yapılan canlı bomba saldırısının bir devamıdır. Bu yüzden bu saldırının da tetikçisi tartışılmaz biçimde besbellidir: IŞİD’dir!
Çünkü önceki saldırıların her birinin tetikçilerinin “IŞİD” olduğu, en azından tetiği çekenlerin IŞİD’in vahşi katil sürüsünden olduğu, ülkeyi yöneten güçler tarafından ciddi bir soruşturma yapılmamasına karşın kanıtlarıyla ortaya çıkmıştı. Bu yüzden de bugün; “habercilik adına”, “Resmi makamlardan bir açıklama yok” gerekçesi arkasına saklanmak sadece bu “saldırgan güçlerin” arkasına saklanacağı bahaneler yaratmak olur.
IŞİD’ci tetikçilerin, bu tür eylemlerine pervasız bir biçimde devam etmelerini sağlayan da “Türkiye’nin iç ve dış politikası”nın sağladığı şemsiyedir. Ve IŞİD, 7 Haziran Seçimi’nin sonuçlarını hazmedemeyen ve siyaseti “şiddetle” yönlendirmeye çalışan iktidar partisinin yarattığı siyasi “boşluk”tan yararlanarak bu eylemlerini yapabilmektedir.
Bugün de IŞİD’in Türkiye’nin başkentinin ortasında “ikiz bombalı saldırıyla” ortaya çıkması, ona tanınan toleransla, “Birinci düşmanımız PKK’dir, IŞİD terörü doğrudan bizi hedeflemiyor. Bu yüzden ikinci önemdedir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimindeki AKP’nin iç ve dış politikasının oluşturduğu şemsiye (MİT TIR’ları ve MİT’in çiti cihatçı örgütlerle ilişkisi de burada ayrıca önemlidir) sayesindedir. IŞİD’in böyle pervasız, açık “imzası” olan bombalı saldırıları başarmasının başka bir açıklaması olamaz.
7 Haziran Seçimi’nin sonuçlarını reddeden Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin 1 Kasım Seçimi’ni “bir ölüm kalım seçimi” olarak görürken “teröre karşı mücadeleyi” bir seçim kampanyasının ana aracı olarak kullanması ve dahası bugün PKK’nin “eylemsizlik" açıklayacağı gelişmeleri dikkate alındığında Ankara saldırısının, siyasi sorumluluk bakımından daha “derinlere” inmesi (yoksa çıkması mı demek gerek) olasılığı güçlenmektedir.
BARIŞ-ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİN GÜÇLERİ SİNDİRİLMEK İSTENİYOR
Kısacası Ankara’daki saldırının, siyasi sorumluluğu elbette tartışılmaz biçimde iktidardadır ve bunun hesabının da ülkeyi böyle canlı bombaların Ankara’nın göbeğinde eylem yapmalarına çanak tutan iç ve dış politika ile bağlantılı görmezsek büyük bir yanılgıya sürülenmiş oluruz.
Toplam açısından bakıldığında Ankara’daki saldırı, ülkeyi savaş politikalarıyla, “terörizme karşı mücadele” adı altında yürüttüğü şiddet ve operasyonlarla bir yanıyla ülkeyi kaosa, Ortadoğu’daki etnik ve mezhebi çatışmalarının burgacına iterek öte yandan olağanüstü koşullarda 1 Kasım’daki seçime götürmek isteyen güçlerin, hükümetin iç ve dış politikasına karşı olan barış, özgürlük yanlısı güçleri sindirme amaçlıdır.
Bu yüzden de elbette ölen kardeşlerimizin, mücadeleci arkadaşlarımızın arkasından üzüleceğiz, ağlayacağız. Elbette saldırganları lanetleyeceğiz. Ama bütün bunların ötesinde, hayatını kaybeden yoldaşlarımızın da bizden bekleyeceği gibi zulme, zulmün siyasetçilerine ve vahşi katillere boyun eğmeyeceğiz; barışı, halkların kardeşliğini, demokrasi taleplerimizi savunmayı kararlılıkla sürdüreceğiz.
MÜCADELE DAHA KARARLI ŞEKİLDE SÜRECEK!
Burada bugün en önemlisi bu vahşi saldırıların karşısında yılmadan, usanmadan, devrimci kararlılıkla durmak, elbette tetikçilerin ama özellikle de onların ellerini kollarını sallayarak dolaşmalarına yol açan politikalar ve o politikaların sahiplerini teşhir etmek, halkın kafasını karıştıran sermaye propagandası ve AKP’nin yalanlarını teşhir etmek belirleyici önemde olacaktır. Dahası bu teşhiri yaparken halkın, işçilerin en geniş kesimlerinin eylemlerle tepkisini ortaya koyması ve barış ve demokrasi mücadelesine alanları kapatma oyununun bozulmasını da dikkate alarak hareket etmek son derece önemlidir.
Çünkü istiyorlar ki, halk haklarını kullanamasın, korksun, yılsın!
Elbette ki Türkiye’nin demokrasi güçleri, halkları, bugüne kadar olduğu gibi, bu alçakça saldırı karşısında da saldırının tetikçileri ve onların arkasındaki koruyucu ve kollayıcıları ile bu hain saldırılar üstünde biçimlendiği politikalara karşı barışı, özgürlükleri savunmaktan geri adım atmayacaktır!
Her zaman olduğu gibi ülkeyi kaosa sürükleyerek kaos karşısında kendisini seçenek yapmak isteyen iktidar sahibi güçlere karşı demokrasi güçlerinin, halklarımızın mücadelesi sürecek, barış ve özgürlük talep eden, halkların kardeşliğini isteyen Türkiye’nin ilerici demokrat güçleri ve halkları kazanacaktır.
Ülkeyi şiddet ve kaosun pençesine alarak yönetmek isteyenler amaçlarına ulaşamayacaktır!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00