Katliamın hesabını sorma günleri!
Fotoğraf: Envato
Türkiye’nin halkları, barış ve özgürlük mücadelesinde hayatlarını kaybeden evlatlarını toprağa veriyor; yüreği ağzında yaralılarından iyi haberler bekliyor.
Her biri arkasında ayrı bir hayat hikayesi, ama ortak bir mücadele mirası bırakarak aramızdan ayrılan kardeşlerimiz, yoldaşlarımız; binlerin, on binlerin katılımıyla, alkışlarla, zılgıtlarla “toprak ana”nın kucağına defnediliyorlar.
Bütün bu definlerde; öfke, acı, gözyaşları, dualar ve katillere ve koruyucularına beddualar, “Hükümet İstifa!”, “Erdoğan İstifa”, “K…. Erdoğan, K….Hükümet!”, “Katiller halka hesap verecek!”, “Faşizme Ölüm Halka Hürriyet”, “Faşizme karşı omuz omuza!”,… sloganlarına karışıyor.
Dün ve bugün Türkiye’nin grev günüydü!
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla işçiler, kamu emekçileri greve çıkarak, barış ve özgürlük talebiyle alanlara çıkan halka yönelik vahşi saldırıyı protesto ettiler. Üniversite ve lise öğrencileri de pek çok eğitim kurumunda boykotla katillere ve koruyucularına karşı protestolarını boykotlarla dile getirdiler.
Yine dün, Türkiye’nin her yanında emekçiler, halkın çeşitli kesimleri; sokaklarda, caddelerde, meydanlarda, emekçi semtlerinde, Cumhurbaşkanı ve Hükümeti istifaya çağıran, öfke yansıtan eylem ve etkinliklerle tepkilerini dile getirdiler.
Sadece Türkiye’de değil, dünyanın önemli gazeteleri ve TV’lerin haber programları da Ankara’daki vahşi saldırıyı ve saldırıya karşı tepkileri, protestoları birinci sayfalarına, manşetlerine taşıdılar. New York’tan Berlin’e, Paris’ten Atina’ya dünyanın her köşesinde Türkiyeli ilericilerin, demokratların yanı sıra, o ülkelerin demokrat kamuoyunu oluşturan çevreler ve kişiler, katliamı kınayan ve Hükümetin, Erdoğan’ın katliama yol veren politikalarına karşı protestolarını dile getirdiler. Bu gelişmelere bakınca, ülkemizde olduğu gibi dış dünyada da tepkilerin giderek çeşitlenip yaygınlaşacağı da anlaşılıyor.
Evet; halk taleplerini dile getiriyor, bu eylemler içinde, sadece öfkeyle beslenmiş sloganlar haykırılmıyor; Hükümetin, Cumhurbaşkanının izlediği politikaların katliamın önünü nasıl açtığına yönelik ciddi, güçlü, sert eleştiriler de yapılıyor.
Ama ne bakanları ne Davutoğlu Hükümeti ne de Cumhurbaşkanı, 128 insan sanki bu ülkede değil de bir yabancı ülkede katledilmiş yüzlerce insan sanki Patagonya'da yaralanmış gibi, acı ve öfke patlamasını büyük bir pişkinlik ve umursamazlıkla seyrediyorlar. Elbette sadece seyretmiyor Hükümet; halka panzerle, suyla, gazla, olmadı silah sıkarak saldırarak protestoları bastırmayı, eyleme geçen halk kesimlerini sindirmeye çalışıyor.
Halk yığınları bu vahşi katliamın siyasi sorumluluğunu taşıyan Cumhurbaşkanı ve Hükümetten hesap sorulmasını istiyor ama ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu, önceki gün, “teröre karşı ortak mücadele etmek” için Başbakan Davutoğlu ile görüştü. Kılıçdaroğlu, CHP MYK’sında belirlenen soruları sormuş Davutoğlu’na. Davutoğlu, Kılıçdaroğlu’nun sorularına hangi yanıtları vermiş bunu Kılıçdaroğlu da açıkça söylemediği için bilmiyoruz ama örneğin Davutoğlu, “Bu katliamın arkasında şu örgüt vardır” bile dememiş! Oysa katliamın tetikçisinin kim olduğunu daha ilk andan itibaren cümle alem biliyordu.
Bu görüşmeden Kılıçdaroğlu, “İçişleri ve Adalet Bakanlarının istifa etmesi” gerektiğini çıkarmış. Ama aynı zamanda Davutoğlu ile bu tür görüşmelerin devam etmesi konusunda da anlaşmışlar. Sanki bu iyi bir şeymiş gibi bunu kamuoyuna açıklıyor Kılıçdaroğlu!
Kılıçdaroğlu’nun “terörle mücadele” konusundaki kafa karışıklığına ve Erdoğan ve Davutoğlu’yla bu mücadeleyi ortak yürüteceği konusundaki hayalperestliği karışsında iki elimizi havyaya kaldırıp “pes” diyoruz.
Ve elbette bu girişimi, “Vatana, millete hayırlı olsun” klişesiyle karşılıyoruz!
Oysa Kılıçdaroğlu ve onu Davutoğlu’na gönderen CHP yönetimi, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin son çare olarak sarıldığı “teröre karşı mücadele" konseptine bağladığı için yaşadığı kafa karışıklığından kurtulup IŞİD, polis ve kontrgerilla terörüne başkaldıran yığınların harekete geçtiği alanlara baksaydı; halkın iki bakandan öte Hükümetin ve Cumhurbaşkanının da istifasını istediğini, bunun da en yüksek perdeden ifade edildiğini görecekti.
Mücadele acı, ağır kayıplarla yürüyor ama her adımda halklar dostlarını ve düşmanlarını öğreniyorlar.
Şu anda acı ve öfke önde ama günler ilerledikçe yaşadıklarımızdan dersler de çıkaracağız. Ve bu zulüm diktatörlüğüne, vahşi terör sürülerine karşı mücadelede saflarımızı daha da sıklaştırıp, daha büyük bir kararlılıkla mücadeleye atılacağız! Çünkü geleceğin özgür ve demokratik Türkiye’sini, halkların kardeş olduğu barış içinde bir dünyayı ancak böyle kazanacağız.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00