14 Ekim 2015

Devlet her durumda faildir

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ankara’daki katliamla ilgili ikinci ‘çarpıcı’ açıklamayı yaptı: “Elimizde canlı bombacıların listesi var ama eylem yapmadan onları tutuklayamayız.”
Davutoğlu bu sözlerden iki gün önce de, Suruç’ta kendisini patlatan ‘canlı bomba’ için ‘Yakaladık, hukuka teslim ettik’ demişti.
Profesör unvanlı Başbakanın bu sözleri, okur-yazar olmayan birinin dahi aklına herhalde şu soruyu getirmiştir: “Canlı bomba eylem yapınca zaten kendisini de patlatmış olur. O zaman nasıl tutuklayacaksınız?”
Başbakanın sözleri açısından, Gazeteci Ahmet Şık’ın basılmamış kitabı nedeniyle evine baskın düzenleyerek gözaltına alan ve tutuklayarak cezaevine koyanın yine kendi iktidarları olduğunu hatırlatalım. Ek olarak KCK basın davasında tutuklanarak cezaevine konulan meslektaşlarımızın ortada bir hüküm dahi yokken 2 yılı aşkın süre tutuklu kaldıklarını hatırlatalım. Binlerce kişi aynı biçimde, ortada gerçek bir delil yokken ‘düşman ceza hukuku’nun rutin bir pratiği olarak suç işleme potansiyeli atfedilerek tutuklanmıştı. Üstelik şimdi bir de ‘makul şüphe’ gerekçesiyle eyleme gerek olmadan herhangi birini gözaltına almalarına imkan sağlayacak İç Güvenlik Yasaları var.
Bu acayiplik karşısında deneyimli bir hukukçu olan Avukat Ali Saydı, Twitter’da isyanını şöyle dile getirdi: “T.C. hukuk devletiymiş, suç işlemeden canlı bombayı tutuklayamıyorlar. Ulan, bir bahane bulun işte, Cumhurbaşkanına hakaret etti deyiverin.”
Ankara’daki son saldırı, yakın geçmişe bakıldığında aslında göstere göstere gelmiştir. 11 Mayıs 2013 günü 52 kişinin öldüğü Reyhanlı’daki bombalı saldırılar, 7 Haziran seçimleri öncesi HDP’nin Adana ve Mersin binalarında patlatılan bombalar, 5 Haziran günü Diyarbakır’daki HDP’nin seçim mitingi sırasındaki bombalı saldırılar, Suruç ve Ankara.
Reyhanlı saldırısı, iktidarın izlediği Suriye politikasının sonucu olarak geldiğimiz yeni noktayı gösteriyordu. Türkiye artık patlayan ve kitlesel ölümlere yol açan bombalı eylemlerle gündeme gelen bir ülke olmaya doğru hızla yol alıyordu. Pakistanlaşma, Suriyeleşme kavramları da isabetli bir biçimde bu yeni durumu tarif için ortaya atıldı.
Diyarbakır’da 7 Haziran seçimlerinden iki gün önceki HDP mitingi sırasında bomba atan kişi ile Suruç’ta canlı bomba olarak kendini patlatan kişi, MİT’in kontrolünde Suriye’ye gidip gelmişti. (CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağababa, 2 Ağustos 2015)
Ve bombacıların Adıyaman’daki İslam Çay Ocağı ile bağlantıları da gündeme geldi, tartışıldı.
Tüm bunlardan sonra Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un şu sözleri, malumun ilanıdır: “İki intihar bombacısı saldırıda kullanılmıştır... Oluş şekli, bombanın şekli, kullanılış şekli, tarzı, bunların hepsi Suruç’taki bombalama eylemleriyle bir benzerlik gösterdiği ortaya çıkıyor.”
Yine Davutoğlu’nun ellerinde canlı bomba listesi bulunduğu yönündeki açıklaması da iktidarın istihbarat-siyaset denkleminin nasıl işlediğini ortaya koyuyor.
Bu arada MİT’in bütçesinin 10 yılda yüzde 416 arttığını da hatırlatalım. 2006’da 315.439 milyon olan bütçe bu yıl 1.5 milyarı aştı. (Zete)
Bu veriler bile AKP’nin yönetme pratiğinin, kendisine Suriye Muhaberat Teşkilatı gibi bir yapı oluşturduğunu gösteriyor.
Bu veriler ışığında soralım: Bütçesi, kadro yapısı ve teknik donanımı AKP döneminde devası artan MİT’in, bu saldırıların tümünü atlaması mümkün müdür? Eğer bunlardan birisi, örneğin Diyarbakır’dakinin ya da Suruç’takinin üzerine hakkıyla gidilmiş olsa, Gazeteci Celal Başlangıç’ın da işaret ettiği gibi Ankara’daki gerçekleşir miydi? (Cumhuriyet, 13 Ekim 2015)
Türkiye’de bu tür saldırıların hiçbir zaman tam aydınlatılmaması, gerçeği anlamamıza yardımcı olacak analizlere olan ihtiyacı da artırıyor. Daha doğrusu bunu yegane yöntem haline getiriyor.
Şimdi ülkenin her yerinde ‘Bu saldırı kime yarar?’ sorusundan başlayarak, herkes anlamlı bir yanıt kurmaya çalışıyor.
Çok uzun analizler yapılabilir, özetin özeti ise şudur; bu saldırı doğrudan MİT ile bağlantılı da gerçekleşmiş olsa, ihmaller zinciriyle gerçekleşmiş de olsa devletin sorumluluğundadır. Çünkü bu olay, daha önceki bombalı eylemler zincirinin bir devamı olarak meydana gelmiştir ve hiçbir bombacının önceden yakalanamamış olması, ihmali bir istisna olmaktan çıkarıp, İsmail Saymaz’ın önceki akşam Hayat TV’de söylediği gibi bu eylemin hazırlayıcısı haline getirmiştir.
Yani devlet, iktidar bu saldırıları gerçekleştirenleri siyasal ve sosyal olarak besleyip büyüten politikaların sahibidir. Yani her durumda faildir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et