Pakistanlaşma ve içimizdeki Suriye!
Fotoğraf: Envato
Ülkede olup bitenleri anlamlandırmak için, başka ülkelerle benzerlik kurarak gelecek hakkında kestirimde bulunmaya çalışmak, geçerli bir yöntem olarak görülüyor. Örneğin, bir süre önce Türkiye’nin “Pakistanlaşması” hakkında konuşuluyordu. İslamiyet üzerinden yapılan siyasetin yol açabileceği sorunları gösterebilmek için, oraya bakmak ve aynı sonuçların başımıza gelebileceğini düşünmek, tabloyu netleştirmek için başvurulan yollardan biriydi. Geçenlerde, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir söyleşide Pakistanlı gazeteci İmtiyaz Gül, bu tartışmaların yapılmasından bir yıl sonra, tekrar Türkiye’nin “Pakistanlaşması” olasılığını değerlendirerek, korkuyla uyarıyordu: “Sakın Pakistanlaşmayın!”
Onun kastettiği, dinsel esaslar üzerinde yükselen siyasetin yol açtığı mezhepsel şiddet ve cihatçı örgütlere yataklık yaparak Afganistan savaşına bir biçimde dâhil olmanın sonuçlarıydı. İmtiyaz Gül, bundan korunabilmenin yolunun laikliği korumaktan geçtiğini düşünüyor.
Ancak Türkiye’nin şu ya da bu ülkeye benzetilerek açıklanması da, eşiğinde olduğu felaketin nasıl önleneceğine dair önlemlerin geliştirilmesi de, çok mümkün değil. Türkiye’nin başka pek çok özellik yüzünden zaten Pakistan’a pek benzediği söylenebilir. Birbirini takip eden askeri darbeler, bir hırsız yönetimin diğerinin yerine geçmesi, kitlesel katliamlar, İslamcı siyasetin devlet siyaseti haline getirilmesi, mezhep bölünmeleri ve mezhepler arası büyük şiddet olayları ve ABD’ye bağımlılık gibi özellikler bunlar… Bu bakımdan hep söylendiği gibi, Pakistan ve Türkiye çok yakın kardeş ülkelerdir! Fakat bundan daha önemlisi, Pakistan’ın Afgan savaşında oynadığı rol ve bunu izleyen dönem içinde karşılaştığı büyük felaketlerdir.
Komşu bir ülkenin savaş cehennemine sürüklenmesinde rol oynarken, aynı cehennemi kendi topraklarına taşımış olması… Şimdi, asıl benzerlik bu noktadır.
Ankara katliamı, tam da bu bakımdan bir Pakistan hadisesidir. Afganistan savaşında kullanmak üzere beslenen “cihatçı” grupların yetiştirildikleri topraklar üzerinde eyleme geçmeleri, ya da herhangi bir başka siyasal amaç için kullanılmaları, yani Taliban ve diğer örgütlerin Pakistan’daki durumu, Türkiye ve Suriye hattında hareket eden “cihatçı” örgütlerin durumuna çok benzemektedir.
Pakistan, Afganistan politikası yüzünden bu duruma düşmüştü; Türkiye ise Suriye politikası yüzünden şimdi aynı bataklığa girmiştir. O politika, Pakistan’da derin bir toplumsal bölünmeye yol açmış, hem mezhepler ve milliyetler arasında, hem de siyasi partiler, hükümetler ve ordu arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir çatışma sürecine yol açmıştı. Bu felaket tablosunu tamamlayan bir başka unsur ise, yönetim kademelerindeki korkunç yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet olaylarıydı. Diğer yandan, dünya çapındaki büyük uyuşturucu ticaretinin eşkıyalarıyla devleti yönetenler arasındaki saklanamaz organik bağın, devletin “İslami karakteri” ile örtülmeye çalışılması bir başka benzer özelliktir. Fakat asıl gerçek, bundan birkaç ay önce yazdığımız gibi, Türkiye Suriye’ye girecek mi girmeyecek mi, tartışmaları sürerken, Suriye’nin Türkiye’ye girmiş olmasıdır. Geçtiğimiz günlerde Ertuğrul Özkök ve Taha Akyol’un da aynı terimi kullanmaları, artık gerçeğin herkes tarafından görülür bir kesinlik kazandığının işaretidir. Ama bunu görmek için Ankara felaketini yaşamak şart değildi. Şimdi IŞİD simgesi üzerinden görülen şey, yine de eksiktir. Sorun yalnızca cehennem köpeklerinin eyleme geçebilmiş olmaları değildir. Çünkü Suriye bundan ibaret değildir. Afganistan’ın içindeki bütün çatışmalarla, bölünme ve katliamlarıyla Pakistan’a girmiş olması gibi, Suriye de Türkiye’ye dibine kadar girmiştir. Şimdi, bunun en yakıcı, yıkıcı ve bölücü sonucunu yüzden fazla insanımızı kaybederek yaşıyoruz.
İçine düşürüldüğümüz büyük acının açık ve kesin müsebbibi, her yönüyle halk düşmanı, savaşçı ve gerici dış politikadır. İktidarın, bu katliamı kendisi örgütlemiş olması olasılığını açık kanıtları ortaya çıkana kadar dışta bıraksak bile, siyasal ve sosyal bakımdan tek sorumlusudur ve bunun hesabını er geç verecektir. Çünkü bu hesap kesilmeden, Türkiye’nin Pakistanlaşması da, içindeki Suriyeleşme gerçeğinden kurtulması da asla mümkün olmayacaktır.
- Örtülü dünya savaşı çağı: Savaşın çapı göründüğünden daha büyük 06 Ekim 2024 04:52
- İngiltere’de sokaklar faşizme kapalı 11 Ağustos 2024 06:41
- İki ucu savaş değneği 24 Mayıs 2017 00:56
- Olsaydıyla bulsaydı... 17 Mayıs 2017 01:00
- İdam... 19 Nisan 2017 00:10
- Gariplerin ölümü 29 Mart 2017 00:38
- Devletin ve milletin çıkarı nerede? 15 Mart 2017 01:00
- Almanya'ya karşı birleşik milli cephe! 08 Mart 2017 00:10
- ‘Sözde bayrak’ 01 Mart 2017 01:09
- Provokasyon ihtiyacıyla yaşamak 21 Aralık 2016 01:00
- Amerika gitsin, Rusya mı gelsin? 10 Ağustos 2016 00:59
- Darbenin gizli kalan iki ayağı! 27 Temmuz 2016 00:43