İntihar mı, cihad mı, şehadet mi, istişhad mı?
Fotoğraf: Envato
Ortadoğu intihar ediyor, Türkiye intihar ediyor. Politik olarak birileri intihar ediyor. Ama IŞİD veya islâmcı militanlar intihar eylemi yaptıklarını kabul etmiyor.
Ne yazık ki intiharı bile beceremiyor, intihar ederken bile öldürüyorlar.
Bu süreçte eğitimin ve okulların yeri ve rolü nedir? Dinin yeri ve rolü ne? Dinin yeri ve rolünde Taliban okullarının, medreselerin, Türkiye’deki karşılığı olan imam hatip okullarının yeri ve rolü ne?
A.Comte’un egoizmin karşıtı saydığı altruistik durum, diğerlerinden faydalanma yerine onlar için vermeyi-bedel ödemeyi anlatmak üzere kullandığı altruistik eylem Durkheim’in “intiharlar” çalışması ile birlikte diğer grup üyeleri veya onların görüşleri için kendini feda etme karşılığında kullanılmaya başlandı. “Bir başkası için kendini feda” durumunda, kısa erimli bakılınca bireysel bir çıkar gözükmemekle birlikte, daha geniş bakınca böyle bir “yarar” içerdiğini ileri sürenler de bulunuyor. Hatta, Jonathan Seglow gibi bazı Bilim kişileri, “altruistiklerin (elcillerin) böyle bir elcil karakter taşımaksızın fedakarlığa zorlanamayacağını”, dolayısıyla eylemcinin özgür iradesinin de dikkate alınması gerektiğini ileri sürüyorlar.
Ankara’daki intihar bombası; Durkheim’ın dört intihar tipinden biri olan altruistik (özgeci-elcil) intihar tipine yakın gözükse de bunun öyle bir intihar olmadığı söylenebilir. Ancak bu düşmanca bir eylem. İntihar denmesi oldukça zor gruptan sayılır. Hatta ölmek için değil öldürmek için yapılan bir eylem. Kolayca metaforik bir çağrışımla “intihar” ile eşleştirmek çok uygun değil gibi. Zaten kendileri de intihar demiyorlar.
Ölmek için değil öldürmek için yapılan bir eylem. İntihar değil cihad ve istişhad.
Fetih ve cihat…
Biat, fetih ve cihat…
İslâm’da intihar haram.
O halde bu intihar değil.
En azından bizim öyle adlandırmamızda bir sıkıntı var.
İslâmda cihad var, şehadet-şehitlik var, istişhad var ama intihar yok.
İslami jargonda “İntihar İslam’da cezayı, şehadet ise ödülü getiren bir eylemdir. İstişhad ise, ödülü getiren şehadet eyleminin en zor olanıdır” gibi bir yorumla aktarılmaktadır.
IŞİD ve İslamcı gruplar da intihar eylemleri yapmadıklarını, Şam’da, Bağdat’ta, Suudi Arabistan’da, Yemen’de sivillere, özellikle de Şii sivillere yönelik istişhad eylemleri düzenlediklerini beyan ediyorlar.
Bunun bir intihar olup olmadığı sorunun esasını oluşturmuyor. Burada ana soru, kişiler grup veya inandıkları bir ideoloji uğruna kendi yaşamlarını nasıl feda edebiliyor, başkalarını nasıl öldürebiliyor, başkalarına nasıl kötülük edebiliyor sorusudur.
Durkheim, her sosyal olayın sebebinin bir başka sosyal olay olduğunu, intiharların da sosyal kökenli olduğunu ileri sürüyordu. Burada “kim nasıl yaptı?” sorusu çok önemli ve ağır bir soru olmakla birlikte, daha makro düzeyde “böyle mümbit bir ortamı”, böyle kolayca “intihar eylemi” veya “din için ölümü-istişhadı” göze alacak kişileri nasıl devşiriyorlar sorusuna yönelmek gerekiyor.
Arka motifinde “yabancı ırkçılığı”, kendinden olmayanı dışlama ve insan görmeme, çok daha ötesi bir “düşmanlık” var. Daha arkasında savaşların etnikleştirmelerle, insanları birbirine yabancılaştırarak sürdürebildiği zaten biliniyor.
Daha somuta dönersek, özellikle Gezi eylemliliklerinden bu yana AKP’nin ağır bir kamplaştırma ve kutuplaştırma siyaseti izlediği aşikâr.
Bu kutuplaştırma “din içi” ve “din dışı” ana ayrımı oluşturmaya başladı. Tüm eğitim ve okulların medreseleştirilmesi ile birlikte bunun yapısal ve ideolojik ayakları da devlet imkânlarıyla, devlet zoru-şiddeti (yasası-mevzuatı) ile kuruldu.
Bu şiddetle başta HDP olmak üzere CHP de daha sert, kutuplaştırıcı bir söyleme zorlanıyor, böylece milliyetçi oylardan devşirilmek isteniyor olabilir ama bu kimin ne kadar işine yarar, çok zor ve tehlikeli bir soru ve sorunu oluşturuyor.
Kamplaştırmanın uzun erimde insanlığa ve Ortadoğu’ya, Türkiye’ye, Dünyaya ne getireceği ile ise çok ciddi yüzleşmek gerekiyor.
Çözümü demokratik değerleri, barışı, bunun için bilgi ve aydınlanmayı, toplamda özgürlükleri savunmak gerekiyor.
Tüm bunlar için de her zamankinden daha fazla cesarete ihtiyaç var.
Korku ve bağnazlığa karşı bilgi ve cesaret erdemimizi oluşturacaktır.
Kaybettiklerimizin anısını da ancak demokrasi, bilim, aydınlanma, barış ve özgürlükleri savunarak yaşatabiliriz.
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15
- Aileler çocuklarını MEB’den kurtarmaya çalışıyor: MEB eğitime, çocuklara, topluma zararlı hale mi geldi? 13 Eylül 2024 04:42
- Eğitimin sorunlarından öğretmenler ve müdür yardımcıları da mağdur 06 Eylül 2024 04:41
- Atamaların değeri değersizleştirilmesi üzerine 30 Ağustos 2024 04:44