Bizi kim bölmek istiyor?
Fotoğraf: Envato
Bu yazının yazıldığı saatlerde Ankara katliamı ile ilgili yayın yasağı kararı alındığı haberleri dönüyordu medyada. Kararın içeriğine bakıldığında ise yok yok. Dosya kapsamı hakkında her türlü haber, röpörtaj, eleştiri… Nereye çekersen oraya uzar. Ülke tarihinin en büyük katliamı yaşanmış, kamuoyu Selçuk’un frikik golünü tartışsın, beklenen bu.
Hemen ardından ise Davutoğlu’nun açıklamaları geliyor. Dava kapsamında gözaltına alınan ve Twitter’da katliam öncesinde paylaşımlarda bulunan iki kişinin PKK ile ilişkili olduğu tespit edilmiş. Yetmiyor, Diyarbakır mitinginde patlayan bombanın HDP’nin oyunun arttırdığını, Ankara’da patlayan bombaların ardında da böylesi bir beklentinin yattığını ima ediyor. Delil, dayanak hak getire. Davutoğlu suçluyu tespit etmiş bile seçim sonuçlarından hareketle. Şimdi nasıl yayın yasağı bu, anlayan beri gelsin. Bu kararın tek bir anlamı var, herkes sussun AKP konuşsun. Kimse eleştiremesin ama hükümet suçlasın.
Öyle de oluyor zaten. Erdoğan yine açılışlarda HDP’ye vuruyor, başbakan kanalları dolaşıyor. Bir ülke düşünün ki seçime on beş gün kala bir siyasi parti güvenlik nedeniyle seçim mitingi yapamayacağını açıklıyor. Hükümette oturan siyasi rakipten tıs yok. Bu partinin meclis kompozisyonu açısından taşıdığı önem bir tarafa, binde bir oyu dahi olsa ülkeyi seçime götüren bir hükümetin tüm siyasi partilerin seçim çalışmalarını güvence altına alma sorumluluğu yok mudur? İşin ironik tarafı, işbaşında bulunan seçilmiş değil, “ülkeyi seçime götürmek üzere atanmış” bir hükümet.
Siyasi rakip dediğime bakmayın. O lafın gelişi. Rekabet ortamı Pele’li, Bobby Moore’lu, Ardiles’li ünlü Zafere Kaçış filmini hatırlatıyor. Naziler’e karşı sonucu önceden belli bir maça çıkan, her türlü tekme tokada ve taraflı belli bir hakeme karşı top oynamaya çalışan mahkumlar ne kadar adil bir ortamda futbol oynuyorsa bugün HDP’de o denli adil bir ortamda seçime gidiyor. Ve medyanın büyük bölümü seçime üç beş gün kala HDP’nin adı pusulalardan çıkarılsa dahi kılını kıpırdatmayacak kadar duyarsız bu duruma.
İşin kötüsü çok da yadırgamıyoruz bu durumu. Havuz medyası denilen kesim zaten partinin maaşlı memurlarından oluşuyor, siyasetçilerin bile ağzına almak istemediği hakaretler, tehditler ve dayanaksız suçlamalar için mevzi olarak kullanılıyor. Buradaki “gazeteci” plaza girişinde kişiliğini vicdanını bırakıp, parti gömleğini giyerek bilgisayarın başına oturuyor. Dolayısıyla, buradan gazeteci duyarlılığı beklemek anlamsız.
Havuz dışındaki kimi yazarlar ise, 8 Haziran sabahından itibaren partisinden, seçmenine hedef gösterilen, düşmanlaştırılan bir partinin en temel haklarını savunmaktan dahi çekinir hale geliyor koşullar çetinleştikçe.
İşte bu koşullarda gidiyoruz seçime. Kimileri meydanlarda nutuk atıyor, kimleri cenazelerde saf tutuyor. Ve ülke her geçen gün daha bir kutuplaşıyor. Barış için yola çıkan çocuğunu kaybetmiş komşusuna başın sağolsun diyemeyecek kadar kuruyor vicdanlar. Öldürülmüş bir çocuğun annesini meydanlarda yuhalatacak kadar dönüyor gözler. Kaybedilen canlar için yapılan saygı duruşu dahi tekbir sesleriyle, sloganlarla kesiliyor. Mademki en büyük korkumuz bölünmek, korkmadan sormanın vakti geldi de geçiyor. Bizi gerçekten kim bölmek istiyor?
- Kurtarıcı mı, yoksa yeni günah keçisi mi? 09 Haziran 2023 04:18
- Seçim senaryoları ve ekonomiye dönük beklentiler 12 Mayıs 2023 04:19
- Kurda istikrar illüzyonu 28 Nisan 2023 04:21
- SVB krizinin arka planı ve düşündürdükleri 17 Mart 2023 04:52
- Para politikasındaki ayrışma belirginleşiyor 24 Eylül 2022 04:50
- Şimdi solun tam zamanı 12 Ağustos 2022 04:26
- Enflasyon gelir dağılımını bozuyor 08 Temmuz 2022 04:47
- Merkez Bankası şaşırtmadı 27 Mayıs 2022 01:12
- Kehanet çöktüğünde 22 Nisan 2022 00:37
- Enflasyon doludizgin 08 Nisan 2022 00:40
- Faiz politikasının bilançosu 10 Mart 2022 23:31
- Enflasyon geriler mi? 10 Şubat 2022 23:18