Sansür mü, ‘soruşturmanın selameti’ mi?
Fotoğraf: Envato
Ankara 6. Sulh Ceza Hakimliği, soruşturmayı yürüten Ankara Başsavcılığının talebi üzerine, Türkiye tarihinin en büyük terör saldırısı hakkında “yayın yasağı” koydu.
Toplumun büyük kesimlerinin ilgisini çeken gelişmeler etrafında olup bitenlere bakınca; polisin gücü hak ve özgürlük talep edenlere, savcıların ve yargıçların gücü de basına, medyaya yetiyor!
Memlekette vatandaşın can ve mal güvenliğini koruyamayan, trafik sorununa bile çözüm getirmekten aciz olan polis; hakları için işyerinin önüne ya da alanlara çıkarak, özgürlük talep eden, barış isteyen halka, gençlere, aydınlara saldırmakta, gaz, cop, su, panzer, her şiddet aracını kullanarak bastırmakta izan, ölçü tanımıyor. Polis, vatandaşa karşı böyle şiddetle saldırmasının kendisine hiçbir maliyetinin olmadığını, hatta böyle yaptığında yukarıdakilerinin gözüne daha çok gireceğini ve terfi zamanı bunun kendisine yardımcı olacağını düşünüyor.
Savcı ve yargıçlar da ellerindeki dosyalarla (soruşturmalarla) başa çıkamadıklarında, siyasiler ya da başka güçlerce baskılandığında, dönüp avukatlara, medyaya yasak getirerek, sorunları çözüyorlar! Çünkü böyle bir yasaklamanın da savcılara ve yargıçlara bir maliyeti yok! Tıpkı poliste olduğu gibi, artık iyice siyasileşen yargıda da savcıların, yargıçların “taraf” olmaları, onlara bir avantaj sağlıyor. Hele de “yargı bağımsızlığı”nın “y”sinden bile söz etmenin zorlaştığı koşullarda sulh ceza hakimliklerine biçilen “özel misyon”la, kaldırılan özel yetkili mahkemelerin tutuklama, serbest bırakma, soruşturmaya yayın yasağı, avukatlara kısıtlama,… gibi ilk aşama görevleri bu yargıçlara verildi. Bu yüzden de “Bu yargıçlar, siyasetle içli dışlı görev yapıyorlar” dersek bir abartı yapmış olmayız.
Yukarıda sözünü ettiğimiz Ankara 6. Sulh Ceza Hakimliğinin kararına göre; Ankara’daki vahşi katliamla ilgili, “Soruşturma tamamlanıncaya kadar, soruşturma kapsamı hakkında yazılı, görsel ve sosyal medya ile internet ortamında her türlü haber, röportaj, eleştiri vb. yayınların yapılması yasaklandı!”
Yani bu yasaklamaya göre; resmi makamların açıklamaları ve siyasilerin demeçleri dışında katliam soruşturması ile ilgili “Hiçbir haber, yorum, röportaj, eleştiri yapılamayacak”tır!
Getirilen yasağın ne kadar kapsamlı olduğunu anlamak için, dün çıkan bir gazeteyi önünüze koyun, ondan yasak getirilen haber, röportaj, eleştiri ve yorumları çıkarın, geriye ne kalırsa bugün yasaklara uyan gazetelerdeki haberler ve içerikleri o kadar olacaktır!
Elbette bu yasağa uymayan gazeteler, yine eski içeriklerinde çıkmaya devam edecekler. Ki Evrensel, “yasağa uymayacağını” açıklayan birkaç gazeteden birisidir.
İki gün önce de avukatların soruşturma ile ilgili bilgiye ulaşması sadece kendi müvekkilleriyle ilgili bilgilerle“kısıtlanmış”tı.
Gerek “yayın yasağı”, gerekse avukatlara getirilen “kısıtlamada” amacı “soruşturmanın selameti”ne bağlanıyor. 6. Sulh Ceza Hakimliğinin kararında yasak; “Medyadaki yayınlarda, olaya iştirak etme şüphesi bulunan kişilerin, bulundukları şehirlerin ve kullandıkları araçların bilgilerinin yayınlanmasıyla olayın aydınlatılmasının, şüphelilerin yakalanmasının ve irtibatlarının deşifre edilmesinin engellenmesi ve kamu düzeninin bozulması riskinin meydana geldiği” gerekçesine bağlanmış! Ama Türkiye’de siyasetle bağlantılı soruşturmaların ve davaların ancak kamuoyu baskısı; basının, avukatların, hukuk çevrelerinin gayretleriyle az çok ilerlediği tartışılmazdır. Aksi halde bu tür soruşturmaların ülkeyi yöneten güçler, emniyet ve adliye bürokrasisi üçgeninde bir arpa boyu yol almadan kadük olduğu herkesin gözleri önündeki gerçektir. Bu yüzden özellikle de siyasi karakterli davalarda şeffaflık, davanın gidişatından kanıtların gerçekliğine,… her konunun kamuoyu ve basında tartışılması, kamuoyunun dikkatinin davanın üstünde olması belirleyici önemdedir.
Bu yüzden Ankara Savcılığının talebiyle 6. Sulh Ceza Hakimliğinin kararı, şeklen “yasal” olsa bile, özü itibarıyla bir sansür, basın ve halkın haber alma özgürlüğünü açıkça ihlalidir. Ki, yukarıda sözünü ettiğimiz nedenlerden dolayı da aynı zamanda bu karar, “soruşturmanın selameti” bakımından son derece sakıncalı bir karardır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00