Peki, 'Halka hakaret' ne olacak?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara katliamı sonrasında katliamda siyasi sorumluluğu bulunanlara yönelik eleştiriler karşısında; “...devleti, hükümeti ve hatta şahsımı sorumlu tutanlar doğrudan terör örgütleriyle aynı safta yer aldıklarını bilmelidirler. Biz bu çabaların gerisindeki niyeti iyi biliyoruz” demişti.
Cumhurbaşkanı’na göre; eğer birisi devleti, Hükümeti, Cumhurbaşkanını “saldırıda sorumluluğu var” diye suçluyorsa, o kişiler “teröristlerle aynı safta yer almaktadır”lar!
Bugün Ankara katliamı karşısında gazeteciler, aydınlar, AKP dışındaki siyasi parti ve odaklar, ülkede ne olduğunun, Hükümetin ve yetkili makamlarda oturanların bu türden olaylardaki sorumluluğunun az çok farkında olan milyonlarca insan, IŞİD’in Ankara’nın göbeğinde bir canlı bomba eylemi düzenleyebilmesinden ülkeyi yönetme makamlarında oturan kişileri sorumlu görmektedirler. Çünkü bir ülkede böylesi büyük bir katliam yapılmışsa, elbette bunun siyasi sorumluluğu, doğrudan doğruya ülkeyi yönetenlerdir; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Hükümet’tir...
Başka türlüsü olabilir mi? 
Ne siyaset bilimi, ne devlet geleneği, usulü, erkanı ne de hayatın gerçekleri başka türlü bir sorumluluğu kabul etmez. 
Bombalı saldırıyı düzenleyenler ve arkalarındaki güçlerin sorumluluğu ise siyasi değil adli, cezai bir sorumluluktur. Onun için de kimse Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, Hükümet üyelerinin bu katliamdan dolayı, en azından şimdilik, tutuklanmasını istemiyor! 
Cumhurbaşkanı’nın koyduğu ölçüte dönersek: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koyduğu,“(Ankara’daki katliamla ilgili olarak)...devleti, hükümeti ve hatta şahsımı sorumlu tutanlar doğrudan terör örgütleriyle aynı safta yer aldıklarını bilmelidirler” ölçütüne göre safları belirlerseniz, Türkiye’de aydınların, gazetecilerin, siyasilerin ve halkın çok büyük bir bölümünü “terör örgütleriyle aynı safa” koymuş olursunuz. Ki, böyle bir saflaşmadan da herhalde en çok IŞİD hoşnut kalır! 
Öyle ya ülkenin en yüksek makamındaki kişi, kendisinin “yerel ve milli” noktada durduğunu varsayarak, halkın büyük çoğunluğunun “teröristlerin safında” olduğunu ilan ederek, IŞİD’e en büyük desteği verir duruma gelmiştir!
Ama konuşan, ölçüt koyan sade vatandaş değil Cumhurbaşkanı olunca, bu durumdan vazife çıkaran yetkililer de harekete geçtiler. Daha önce gazetelerin satır aralarında “Cumhurbaşkanına hakaret” suçu keşfedenler, şimdi de Ankara katliamının sorumlularını bulma çabalarını engellemek üzere, eylem ve etkinliklerde konuşanlar, mitinglerde öfkesini haykıranlar, sosyal medyada eleştirel fikir söyleyenlere yönelttikleri “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlaması etrafında kişileri sindirme amaçlı girişimler başlattılar.
Eğitim Sen üyesi öğretmen Fadime Kaplan, greve katıldığı sırada yaptığı konuşmada “Cumhurbaşkanına hakaret ettiği” gerekçesiyle açığa alındı! Yine Ankara katliamında hayatını kaybeden Emek Partili emekli öğretmen Osman Turan Bozacı’nın cenazesinde, “Cumhurbaşkanına hakaret” olan sloganlar attıkları gerekçesiyle Behçet Ertaş ve Tugay Köse tutuklandı. Her gün halkı sindirmek, tepkisizlik psikolojisini yaymak üzere benzer uygulamaların yaygınlaşacağının işaretlerine dair haberler geliyor. 
Yani “Cumhurbaşkanına hakaret etti” denenlere karşı savcılar yasalardaki en çağdışı maddeleri bulup; gözaltı, tutuklama, haklarında davalar açma... gibi akla gelecek her girişimle kendilerini cumhurbaşkanına, devlete, yetkili makamlara siper ediyorlar. Ama Cumhurbaşkanı, kendilerine sorumluluklarını hatırlatan gazetecileri, siyasetçileri, aydınları, demokratları, hatta halkın önemli bir çoğunluğunu “terörist örgütlerin safında” göstererek suçluyor; savcılar, “Cumhurbaşkanın halka hakaret etmesi” karşısında hiç bir soruşturma ya da dava açmıyor! Yani yargı halkı değil devleti, ve devletin büyüklerini korumaya mevzilenmiş bulunuyor.
Üstelik burada halkı “terörist örgütlerle aynı safa” koymuş olmaktan da öte halkın ifade, basın ve haber alma özgürlüğünü de ortadan kaldırmış oluyorlar.
Kuşkusuz böyle çelişkilerin keskinleştiği zamanlarda öğrenmemiz gereken önemli şeyleri de öğreniyoruz: Yasalar, savcılıklar, mahkemeler, egemenleri, onların çıkarını korumak için vardır. Halk, ancak kendi haklarına, özgürlüklerine sahip çıkarsa kendi geleceğine de sahip çıkabilir; daha iyi bir dünya kurma doğrultusunda adım atabilir!
Ötesi boş laftır, oyalamadır!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vergide sahte sefer

Vergide sahte sefer

Maliye Bakanı Şimşek’in servet sahiplerinin vergi ödememesine tepkiler üzerine ilan ettiği “vergi denetimi seferberliği”nden koca bir hiç çıktı. Müfettiş yetersizliği nedeniyle şirketlerin sadece yüzde 2’si denetlendi. Sınırlı denetimde bile kaçırıldığı tespit edilen vergi tüm şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin yarısına erişti. Vergi yükü her zaman olduğu gibi bordro mahkumu emekçinin sırtında kaldı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Suriye’de Aleviler hem katledildiler hem de “Esed artığı”, “mezhepçi fitne”, “provokatör” gibi suçlamalara maruz kaldılar.

Evrensel'i Takip Et