Kanlı Cumartesi, Kanlı Pazar
Yıllar önce karşımdaki üniversite öğrencilerinin Maraş Katliamı’ndan haberdar olmadıklarını öğrenince çok sarsılmıştım. Karşımdaki 30-35 genç Türkiye’nin yakın tarihini yeterince bilmiyorlardı. Biri dışında hiçbiri Maraş Katliamı’nı duymamıştı. Çorum Katliamı’nı da bilmiyorlardı.
Geçen hafta öğrencilerimin 10 Ekim Cumartesi günü Ankara’da gerçekleştirilen katliam hakkında neler düşündüklerini öğrenmeye çalıştım. Gerek Konya’da milli maç öncesinde yaşananları, gerekse “yetkililer” tarafından yapılan açıklamaları anlayabilmek adına geçmişte yaşananlara bakmak gerektiğini düşünenlerin sayısı oldukça azdı. Dayanamadım, öğrencilerime Kanlı Pazar’ı bilip bilmediklerini sordum. Bilmiyorlardı. Kanlı Cumartesi’yi anlamak için Kanlı Pazar’ı kavramakta yarar olduğunu söyledim.
Şubat 1969. Gençlik örgütleri sokaktalar çünkü ABD Donanması (6. Filo) İstanbul’u ziyarete gelmiş. Tepki büyük. Gençlik ve işçi örgütlenmeleri İstanbul’da emperyalizm ve sömürüye karşı bir yürüyüş ve miting yapma kararı alıyorlar. 16 Şubat Pazar günü. Ama devreye bir “Bayrağa Saygı Mitingi “ sokuluyor. Cuma namazı çıkışı. Düzenleyenler Komünizmle Mücadele Derneği ve Milli Türk Talebe Birliği (MTTB). İki gün sonrası için bir çağrı yapılıyor. Çağrıyı hükümet de duyuyor, yani olacaklar biliniyor.
Cuma akşamı yapılan bir toplantıda kürsüden “Pazar günü komünistler miting yapacak. Biz bu mitingde savaşacağız. Silahı olan silahıyla, olmayan baltasıyla gelsin,” çağrısı yapılır. Dinleyicilerden, “Bu uğurda ilk şehit ben olacağım”, “Hayır ben olacağım” gibi bağrışmalar duyuluyor.
“Allahsız komünistlere ders verme” çağrısı, Pazar günü kimi gazetelerdeki “Kızılları Boğmanın Vakti Geldi”, “Ya Tam Susturacağız Ya Kan Kusturacağız” gibi başlıklarla pekiştirilir. Savaş çağrısına kulak veren kitle Taksim’de toplanır; toplu olarak namaz kılar ve beklemeye geçer. Yürüyüş Taksim Meydanı’na ulaştığında taş, sopa ve bıçaklarla saldırı başlar. Tekbir getiren saldırganlar, göstericileri döverken toplum polisi izlemekle yetinir. Bu saldırı sırasında Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan bıçaklanarak öldürülürler.
Ertesi gün Ali Turgut Aytaç’ın bıçaklandığı anı gösteren fotoğraf yayımlanır. Fotoğraf bu saldırıyı bir toplum polisinin izlediğini gözler önüne serer. İstifası istenen içişleri bakanı suçlunun solcu öğrenciler olduğunu söyler.
Benzerlikler ortada. 1969’da Adalet Partisi iktidarda. Bugün de adı dışında hiçbir şekilde adalet ile ilişkisi olmayan bir parti iktidarda. Yetkililer yine hedef alınanların kendi kendilerini öldürdüklerini iddia edecek kadar pervasız. Oysa olacakları biliyorlardı. Adı geçen örgütü iyi bildikleri gibi. Katliamı gerçekleştirmek için devreye sokulan örgütlerin adları değişik ama çizgileri, nefretleri, dogmaları bir. Polis artık toplum polisi gibi izlemekle yetinmiyor; saldırıya katılıyor. Bu da şaşırtıcı olmasa gerek. MTTB içinden gelenler bugün iktidardalar.
10 Ekim Cumartesi günü Ankara’da yine yüreğimizi kanattılar. Tıpkı Maraş’ta, Çorum’da, 1 Mayıs 1977’de, 16 Şubat 1969’da olduğu gibi. Diğer katliamları, Reyhanlı’yı Soma’yı saymayacağım. Takvim dolu. Kanlı Cumartesi, Kanlı Pazar, katliamsız gün yok...
Türkiye’nin artık tek gündemi bu takvimlerden kurtulmaktır. Bizi ancak barış ve adalet dolu takvimler yaratmak kurtarabilir.
Evrensel'i Takip Et