İp 
“Yorulan yorulsun ben yorulmazam/ Derviş makamından ben ayrılmazam/ Dünya kadısından ben sorulmazam/ Kalsın benim davam divana kalsın” diyor Pir Sultan Abdal. Abdalların piri. O büyük şiirlerin, belki de anonim ismi. Ve şimdilerde kulağa çalındığında, insanların hafif yüzünü ekşitip, “arkaik”lik hissettiği o isim. Ruhi Su’nun çok sevdiği abdalların piri. “Yorulan yorulsun ben yorulmazam”da iki mana var kanımca: İlki, bildiğimiz manasıyla yorulmak. Yorgun argın olmak, canı burnuna gelmek, takat bulamamak. İkincisi de, yorumlamaktaki yorulmak. Yani, dava divana kalmışsa, beni orada yorsunlar. Kim kendini yorduruyorsa yordursun, sen kimsin de beni yoruyorsun? Pir Sultan’ın muhataplarının şimdi asla anımsanmadığını biliyoruz, değil mi? Kalan o oldu. Tıpkı Ruhi Su gibi.

Kumaş 
“Altın Hızma”yla başlayan albümü var Ruhi Su’nun. Orada “15’lere Ağıt” diye bir de Karadeniz ağıdı. “Bir yanımda Suphi, Nejat ölüyor/ Bir yanım deryada çalkanır şimdi” diyor içinde şarkının. Oradaki virgül mühim: Bahsi geçenler Mustafa Suphi ve Ethem Nejat. 1921’de, Cumhuriyet henüz kurulmadan, Batum üzerinden Bakü’ye gidecek komünistler, Yahya Kaptan tarafından (sonradan İzmit’te semt adı olacak) takaya bindirilirler, öldürülürler, parçalara ayrılıp taş bağlanarak denize atılırlar. 15 kişidirler. Tarih, 28’i 29’a bağlayan Ocak gecesidir ve Ruhi Su “15’leri” unutmaz. Biri daha var unutmayan.
Suphi Nejat Ağırnaslı’nın adı, işte buradaki Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’tan mülhemdir. Dedesi Niyazi Ağırnaslı, Deniz Gezmiş’lerin avukatlarındandı; annesi Nuran Ağırnaslı ve babası Hikmet Acun TDKP davasından yargılanmıştı. Kimlikteki adının sembollerinin yanına bir de “Paramaz Kızılbaş” ekledi. Ermeni devrimci Paramaz ve kafalarındaki serpuştan ötürü Osmanlı elitlerinin Kızılbaş dediği Anadolu Alevileri. Suphi Nejat Ağırnaslı olarak doğdu, Paramaz Kızılbaş olarak Miştenûr tepesinde vahşilere karşı savaşırken göçtü.

Memleketin gelmiş geçmiş en büyük müzisyenlerinden biri olan Ruhi Su’nun 1977 yılında “Sabahın Sahibi Var” isimli albümü çıkar. Ruhi Su, gençlik yıllarında müstakil şiirler yazmış, şiirleri dergilerde yayımlanmış bir şair adayıdır aynı zamanda, görkemli müzisyenliğinin yanı sıra. “Sabahın Sahibi Var”ın içinde sözü ve müziği Su’ya ait “Ellerinde Pankartlar” isminde bir şarkı var. Şarkının yazılma sebebi, 16 Şubat 1969’daki “Kanlı

Pazar”.
6. Filo’nun gelişini protesto etmek için Beyazıt’tan Taksim’e yürüyecektir öğrenciler. Valilikten izin alırlar. O esnada, çoğunluğu Millî Türk Talebe Birliği (MTTB) üyesi sağcı öğrenciler Taksim’e gider. Beyazıt üzerinden gelen solcu öğrencilerle Taksim’de bekleyenler karşı karşıya gelirler. Örtük bir polis desteğiyle saldırırlar 6. Filo’yu protesto edenlere. İki öğrenci bıçaklanarak ölür, kimisi vahşice dövülür. Pazartesi günü gazeteler “Kanlı Pazar” fotoğraflarıyla çıkar. Fotoğraflardan birinde bıçaklı gençleri izleyen “Toplum Polisi” görülür. Polis, saldıranlara hiçbir şey yapmaz. Haberin etkisiyle infial çıkar; iktidarda Adalet Partisi vardır. AP dışındaki partiler içişleri bakanının istifasını ister. Faruk Sükan, suçun solcu öğrencilerde olduğunu söyler ve istifa etmez. İki genç ölmüş, onlarcası yaralanmıştır ve polisten soruşturulan, kovuşturulan kimseye rastlanmaz. Tanıdık geldi mi? Teker teker gidelim:

MTTB’nin kimi üyelerini sonradan tanıyacağız. Sıralı tam listesi şöyle: Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Eski Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Eski Yardımcısı Beşir Atalay, Milli Eğitim Eski Bakanı Ömer Dinçer, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kültür Eski Bakanı İsmail Kahraman, İçişleri Eski Bakanı Abdülkadir Aksu, Milli Eğitim Eski Bakanı Hüseyin Çelik ve Bahattin Yıldız. Ankara’daki katliamın ilk görüntülerinde gençler “Ellerinde Pankartlar”ı söyleyerek halay çekiyor. Hizayı al 1969’dan. Gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum. Seçilmiş milletvekili, atanmış polis amiriyle karanfil pazarlığı yaptı ve arkasında duran bir polis memuru sırıtıyordu. Kalabalıktan biri “Sırıtıyorsun bir de?” dedi. Cevap gelmedi “toplum polisi”nden. İçişleri bakanının istifa edip etmeyeceğini sordu gazeteciler. Yanıt olarak başka bir bakan güldü. 100 insanımızı kaybettik. Katliamın ardından AP değil de AKP olan iktidarın kendisi ve iktidar kalemleri tek ağızdan, katledilenleri suçladı. Bir tanesine göre, ölenlerin suçunu miting girişlerinde üstünü aratmayan pis solculardan sormalıydık.

Sıcak
8 Ekim 1985 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Mahmut Tali Öngören’in “Pasaportu Kim Veriyor?” başlıklı bir yazısı yayımlanır. İlk paragraftan kerteriz alacağız gene bugünlerimize: “Bir önceki hafta, Zincirlikuyu Mezarlığı’na doğru ağır ağır ve hiç taşkınlık yapmadan yürümesine karşın, polis müdahalesiyle karşılaşan acılı kalabalığa, yaşlı adamın biri baktı ve ‘Ona mı pasaport vermiyorlar? Bak işte, o pasaportunu milletten almış’ diye mırıldandı.” Devlet, hastalığı için yurtdışına çıkması gereken Ruhi Su’ya güvenlik gerekçesiyle pasaport vermiyordu ve Su, ölmüştü. Devam ediyor Öngören, “Ruhi Su’nun ardından yürüyorduk. Aramızdaki pek çok kimse çocuğunu da elinden tutmuş cenazeye getirmişti. Aynı sırada, Antalya’daki acayip şenliğin açılış konuşması yapılıyor ve işgal ettiği bakanlığın adında ‘kültür’ sözcüğünün de bulunduğu bir bürokrat, ‘sanatın ve sanatçının korunması gerektiğini’ söylüyordu. (...) Ruhi Su’nun cenazesindeki olaylar aynı zamanda da terörün halktan değil, halkı durup dururken ezmeye kalkan baskı yöntemlerinden geldiğini gösterdi bir keza daha.” Yıl 1985, Ruhi Su’nun ölümünü TRT haber olarak görmüyor, cenazeye polis saldırıyor ve yaklaşık 200 kişiyi gözaltına alıyor.

Yıl 2015, miting için Ankara’ya giden onlarımız katlediliyor, yaralılara biber gazı sıkılıyor, aynı gün Diyarbakır Sur mahallesinde duvarlara “Esedullah Tim” imzasıyla “Türk’ün gücünü göreceksiniz” yazılıyor.
Ruhi Su’nun cenazesinde Aziz Nesin “Şeyh Galib’in Nef’î için söylediği ‘Eyvah ki çorak bir vadide akıp gitmiştin’ dizesindeki gibi Ruhi Su da çorak yönetimlerin çölünde akıp gitti.” demiş. Batıkent Cemevi’nden uğurlanan Korkmaz Tedik’in babası “Bunlar kan içmekle doymuyor. Bunlar ülkede savaş çıkartmaya, halkları birbirine düşürmeye, azınlıkları birbirleriyle buluşturmamaya çalışıyorlar. Ama biz buluşacağız.” dedi. Duydum. “Faşizme ölüm halka hürriyet” dediğini de duydum.

Ankara Katliamı, bu ülkenin katliamlar manzumesinin bir perdesidir. Bunu sadece o canların söyleyip halay çektiği şarkının hattından bile takip etmek bu kadar sarih. Abdalların piridir ama bize seslenen. “Yorulan yorulsun ben yorulmazam”. Şimdi dizedeki “ben”in yerinde, 100 isim daha var. Davanın hakikisi, divana kalmayı da beklemez kimileyin.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İSİG Meclisi: 2024'te 71 çocuk çalışma koşullarının kurbanı oldu.

Evrensel'i Takip Et